Teknolojinin gelişmesi insanlığı medeniyet olarak ileriye taşısa da günlük hayatımızın bir parçası olan bazı uygulamalar büyük tartışmalara sebep olabiliyor. Facebook ve Google gibi teknoloji devlerinin kişisel bilgilerimize dair sahip oldukları haklar ve yapılan gizlilik ihlalleri de düşünüldüğünde aslında yapılan tartışmaların büyük oranda bizi doğruya götürdüğünü söyleyebiliriz.
Yüz tanıma teknolojisi de son dönemde en çok tartışılan konulardan biri. Bizim için telefon kilidi açmaktan ibaret gibi görünse de aslında devletler ve şirketler uzun zamandır bu teknolojinin nimetlerinden faydalanıyor. Kalabalık alanlarda suçluların bulunmasından, Faccebook'a yüklediğimiz bir fotoğrafta arkadaşımızın otomatik olarak tanınıp etiketlenmesine kadar pek çok alanda kullanılan yüz tanıma, kimi zümrelerce bireysel gizliliğin yok olmasına işaret ediyor.
Oluşturulan veri tabanlarında hepimizin verileri mevcut ve bilirkişilerin mahremiyeti korumak adına ilk önerisi herhangi bir suç yüzünden aranan kişiler dışında veri tabanında bilgileri bulunanların temizlenmesi. Ancak hükümetlerin ve şirketlerin bu öneriye uyması pek de muhtemel görünmüyor.
Tüm bu her saniye izlenebilme ihtimali ve varlığından bile haberdar olmadığımız kameralarca tanınma düşüncesi de akıllara George Orwell'in 1984 romanının en ürkütücü distopik ögesi olan büyük birader ve onun her şeyden haberdar olması durumunu hatırlatıyor. Konu üzerinde araştırmalar yapan kimseler de bu teknolojinin güvenlik ihtiyaçları dışında gizliliği ihlal edecek şekilde kullanılmaması için çabalıyor.
Ufak bir hatanın bile yanlış kişiyi suçlu ilan etmesine sebep olabilecek olan bu teknoloji, bir avukat olan Jennifer Lynch'e göre son derece riskli, çünkü yüzlerimizi değiştiremeyiz ve olası bir yanlış tespit sonrası suçlu ilan edilirsek bundan kurtulmanın çok da kolay bir yolu yok. Aynı zamanda pek çok akademisyen ve avukat, bu teknolojinin devletler tarafından yaygın olarak kullanılmasının gelecekte baskıcı bir yönetim için büyük bir araç olacağına inanıyor.
