Son günlerde deli gibi zaman harcar olduk telefonlarımızla. Sabah uyandığımızda ilk elimize aldığımız, yatmadan önce son kez dokunduğumuz şey akıllı telefon. Kullanıcılar telefonlarıyla günde 8 saat zaman harcamadan edemiyorlar ama 8 saat boyunca küçücük bir ekrana bakıyor olmanın beraberinde getireceği zararların da farkında değiller.
Akıllı telefon bağımlılığı ve telefondan ayrılma kaygısı milenyum çağının sorunları arasında olarak gösterilen bağımlılıklar arasında yer alır oldular. Bilim insanları küçük kutularımıza bu denli bağımlı hale gelmenin zararları üzerinde çalışmalar yaparak, bu gidişatı önlemenin yollarını araştırıyorlar. Son bir çalışmada Hong Kong City Üniversitesi’nden araştırmacılar ‘nomophobia’ olarak adlandırılan telefondan uzak kalma kaygısı olarak tanımlayabileceğimiz sorunu daha yakından incelediler. Daha önce yapılan araştırmalarda telefondan ayrı kalmanın bizi kaygılandırmasının temel nedeninin, önemli bir aramayı kaçırma ihtimalinden kaynaklandığı belirlenmişti. Fakat şimdi ise araştırmacıların yaptıkları çalışmalar, meselenin artık telefon görüşmeleriyle ilgisi kalmadığını gösteriyor.
Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde akıllı telefonlar, kişiliğimizi dünyaya yansıttığımız merkezi bir araç olarak kullandığımız, hayatımızın birer parçaları haline geldiler. Günlük hayatımızda karşılaştığımız hoşumuza giden şeylerin resimlerini çekerek hemen Faceboo’ta paylaşıyoruz, beğeniler alıyoruz, yönlendirilen tweetlerimiz oluyor, yorumlar yapıyor, yaptığımız yorumlara cevaplar alıyoruz. Kişisel kahramanlarımızı takip ediyor, ve hatta onlarla telefon üzerinden iletişim kurabiliyoruz. Araştırmacılar telefonların, hayatımızın bir çeşit albümü haline geldiğini söylüyor.
Dr. Ki Joon Kim, kullanıcıların telefonlarına olan bağlılıklarının gelecekte daha da büyüyeceğinden korktuğunu söyleyerek, telefon kullanımı konusunda daha bilinçli davranmaları gerektiğini belirtiyor. Telefonun faydalarından yararlanın, ama onların sizi yönlendirmesine, kişiliğinizi biçimlendirmesine izin vermeyin diyor.
