Brezilya’da 8000 kilometrekarelik bir alanda araştırma yapan kaşifler, yüzlerce Stonehenge benzeri şekille karşılaştılar. Bu büyük geometrik şekiller, ağaçlar tarafından gizlenmişti. Google Earth teknolojisinden yardım alan araştırmacılar, 450’den fazla tuhaf şekille karşılaştılar. 10 metre genişliğinde ve 4 metre derinliğinde buldukları oyuklar; 90 ve 300 metre arası değişen çaplardaydı. Araştırmacılardan biri olan ve Sao Paolo Üniversitesi’nde doktora yapan mimar Kennifer Watling, “Bu, Amerika’nın keşfinden önce yapılmış yapıların en etkileyicisi” ifadesini kullandı. İlk olarak yaklaşık 2000 yıl önce yapıldığı düşünülen şekiller, bir ritüel veya seramoni için oluşturulmuş gibi konumlandırılmış. Bunun dışında 2500 yıl önce yapıldığı düşünülen yapı da ilki ile benzer mimariye sahip.
“Bu gizemli şekillerin hala ne manaya geldiğini araştırıyoruz” diyen Watling ekliyor: “Burada kalıcı yerleşimlerin olmadığı kesin, savunma amaçlı herhangi bir yapı da yok. Ama genel kanımızın şekillenmesi için daha çok kazı yapmalıyız”. Bulunan ilk iki sit alanının dışında da kazı yapan araştırmacılar, 1,5'er metre derinliğinde bazı şekillere de rastladılar. Dörtgen, çift U, daire gibi şekiller bunlardan bazıları. Buralardaki kazılar devam ediyor. Uzmanlar, alanın toprak tipini ve geçmişini de inceledi. Burada geçtiğimiz 6000 yıl boyunca bir bambu ekosistemi mevcutmuş.
Bu bölgeye yerleşen ve Stonehenge benzeri yapıları inşaa eden halk, bambu ormanlarını tahrip etmemiş. Düzenli bir şekilde kesmiş ve yakmış. Ormanların tahribi Avrupalıların bölgeye intikali ile başlamış. Colomb öncesi dönemden kalan bazı ağaç örnekleri, hala bölgede yaşıyor. Gizemli yapılar ise büyük bir topluluğun ormanlara zarar vermeden yakınında yaşayabileceğini kanıtlıyor. “Çalışmamız gösteriyor ki uzun vadede ormanların yok oluşu, tamamen modern insanların buraya gelişiyle alakalı.” diyen Watling, ifadelerine şöyle devam ediyor: “Amazon bölgesinde, Stonehenge benzeri bu gizemli şekilleri yapan kişiler daha iyi ve sürdürülebilir bir toprak kullanımı içindelermiş. Muhtemelen doğayla uyumlu bir din ve yaşam anlayışına sahiptiler”.
