Diğer taraftan bu yaratıkların karanlık, nemli ve havasız yerleri ideal yaşam alanı olarak bellediklerini ve bu özelliklere sahip bölgelerde yoğunlaştıklarını da biliyoruz.
Şimdi bütün bu bildiklerimizi bir araya getirelim.
Akar denen, çıplak gözle görmemizin iyi ki mümkün olmadığı, mikroskobik yaratıklar karanlık, nemli ve havasız yerleri seviyor, kuru deri parçaları ile besleniyor, kuru deri parçaları en çok biz yatarken sürtünme ve kaşınma yolu ile dökülüyor ve yatağımızı kaplıyor, yatağımızı uyanır uyanmaz topladığımızda da akşamdan kalan terli yatak zeminini tam da akarların seveceği gibi havasız ve karanlık hale getiriyoruz.
Elbette buraya kadar çok da bilimsel gelmeyen bir üslupla açıklamış olabilirim meseleyi; ancak bu görüşe sahip olmak için referans aldığımız kurum Kensington Üniversitesi ve burada görevli araştırmacılar, “yatağınızı toplamayın” diyebilmek için 2005 yılından beri çalışıyorlar ve vardıkları noktada yatağınızı topladığınızda 1 buçuk milyon toz akarını bir araya getirirken yatağınızı havalandırarak yani uyandığınızda toplamayarak bıraktığınız döküntülerin akarlar için bir ziyafete dönüşmesini engellemiş oluyorsunuz.
(siz yine de bu durumu annenize falan açıklarken dikkat edin, mevzu bilimsel; ama hiçbir veri anne terliğini engelleyemez)