Güneş ve etrafındaki şimdiye kadar tespit edebildiğimiz 8 gezegen, onlarca cüce gezegen ve asteroit kuşakları, bu sistemin bir parçasıdır. Yani oluşumlarına neden olan yıldız Güneş'tir ya da astronomik kazalardır. Güneş’in çekim gücüne kapılarak geniş bir yörünge üzerinde tur atarlar. Tıpkı Dünyamızın yıllık hareketi gibi.
Yapılan ilk gözlemlerle başka sistemden geldiği tespit edilen cismin, kendi yıldızındaki yörüngesinden bir şekilde koptuğu anlaşılıyordu. Ancak araştırmalar sonucunda kafaları karıştıran veriler elde edildi.
Cismin ilk tespit edildiği tarih 18 Ekim’di ve keşif, Hawaii’de bulunan Pan-Starrs 1 teleskobundan yapılmıştı. Gök bilimciler, yörünge ve hareket şekli dolayısıyla cismin bir kuyruklu yıldız olduğunu fikrine kapıldılar. Araştırmanın liderlerinden Gareth Williams, "Eğer daha fazla gözlem verisiyle cismin olağan dışı yörüngesi doğrulanırsa, yıldızlararası seyahat eden ilk misafirimiz olduğunu kesinleştireceğiz.” açıklamasında bulundu.
Nesnenin astronomi biliminde hiperbolik yörünge denilen bir özelliği var. Bu özellik, cismin çok süratli ilerlediğini ve yüksek hızı sayesinde, Güneş’in çekim gücünden de kurtulacağını gösteriyor.
Cisme A/2017 U1 ismini veren gök bilimciler, onu şimdilik asteroid olarak sınıflandılar. 9 Eylül tarihinde Güneş’ten 37.6 milyon kilometre uzaklıktan geçen nesne, normal şartlarda yanıp kül olmalıydı. Fakat gene hiperbolik yörüngesinden kaynaklanan hızı dolayısıyla yanmadığı düşünülüyor. Bu hız ise saatte yaklaşık 93.600 kilometre.
A/2017 U1’nin Dünya’ya en yakın olduğu ve en rahat gözlemlenebildiği tarih ise 14 Ekim. Gezegenimize yaklaşık 24 milyon kilometrelik mesafeden selam veren cisim, gerçekten heyecan verici bir keşif yapmamızı sağladı.
Yaklaşık 160 metrelik boyu, yüksek hızı ve yıldızlararası yörüngesiyle cisme dair en büyük gizem şu: Nereden geldi?
