HBO, Chernobyl Dizisinde Neleri Yanlış Anlattı? (Spoiler İçerir)

48
21
9
6
5
HBO’nun 1986 yılındaki Çernobil nükleer felaketini konu aldığı mini dizisi Chernobyl, izleyicilerden oldukça iyi yorumlar aldı ve gelmiş geçmiş en iyi mini dizi olarak gösterildi. Bu kadar övgü almasının yanı sıra dizinin yapımcılarını, tarihi olayları tam gerçekliğiyle yansıtmadıkları için eleştirenler de var. Biz de bu yazımızda dizideki yanlışlardan bahsedeceğiz.

Tarihin gördüğü en büyük felaketlerden birisi olan Çernobil faciasını konu alan Chernobly dizisi, çıktığı günden beri oldukça konuşulan ve üzerine değerlendirmeler yapılan bir mini dizi. Kısa sürede oldukça yüksek puanlar alarak IMDb listesinin zirvesinde kendisine yer bulan dizi tarihsel olarak oldukça beğenilse de bir takım yanlışlarda yok değil. Şimdi Chernobly dizisindeki yanlışlara hep beraber göz atalım.

Chernobyl dizisindeki yanlışlar:

HBO’nun Chernobyl dizisini yayınlamasının ardından dizinin senaristi Mazin’in çeşitli yerlere verdiği röportajların diziye dair ortak ifadesi “Chernobyl’in gerçeklere sadık kalmasını istiyoruz ve bu diziyi sansasyonel bir hale getirmek istemiyoruz” şeklinde oldu. Mazin’in bu söylemlerinin ardından diziye baktığımızda ise dizinin ilk bölümden itibaren sansasyonel bir hal aldığını ve geriye kalan bölümlerde de bu halin içinden çıkamadığını görüyoruz.

Dizinin bir bölümde felaketin daha da kötü sonuçlar doğurmasını önlemek amacıyla 3 kişinin radyoaktif bir suyu boşaltmak için hayatları pahasına gönüllü olduklarını görüyoruz. Ancak “Çernobil’de Gece Yarısı” kitabının yazarı Adam Higginbottam’a göre ise olay şu şekilde gerçekleşti: "O üç adam santralin zaten o bölümünden sorumlu olan personellerdi ve operasyon sırasında görevlerinin başındaydılar. Vanaları açıp suyu boşaltmak içinse üstlerinden talimat aldılar.

Diziden etkileyici başka bir sahne de reaktöre yakın uçması sebebiyle düşen helikopter sahnesiydi. O kazanın aslına bakıldığındaysa helikopterin patlamadan 6 ay sonra helikopterin pervanelerinden birinin oradaki vinçten sarkan zincire çarpması sonucu gerçekleştiği biliniyor. Yani dizide yansıtıldığı gibi kazanın radyasyonla hiçbir ilgisi bulunmuyor.

Bizce sansasyonel olmak adına en çok çarpıtılan sahne ise Çernobil’e ilk müdahale eden itfaiyecilerden olan ve akut radyasyon sendromu sebebiyle ölen Ignatenko’nun hamile eşinin, kadın bilim insanını canlandıran Emily Watson tarafından çekiştirilerek odadan çıkarılması ve kocasının yanından gönderilmeye çalışılması. Zira E. Watson’ın bu tavrı ile izleyiciye anlatılmak istenen radyasyondan etkilenmiş itfaiyecinin yanında duran eşi ve bebeğinin de her an zehirleniyor olmasıdır. Lakin gerçek bu şekilde değil. Radyasyondan etkilenen kişi kıyafetlerini çıkarıp yıkandıktan sonra radyasyon yalnızca onu etkilemeye devam eder; çevredeki insanlara bulaşması söz konusu değildir.

Öyleyse neden dizideki hastane sahnelerinde radyasyondan etkilenen hastaların plastikten bir perdenin içinde tutulduğunu görüyoruz? Bunun sebebi aslında dizide gösterilen aksine sağlıklı insanlara radyasyon bulaşmasını önlemekten ziyade bağışıklık sistemleri çökmüş hastaların herhangi bir mikroba maruz kalmalarını önlemek.

Dizi içerisinde dizinin senaristi Mazin, bize karakterlerin ağzından Ignatenko’nun eşinin bebeğinin doğduktan kısa bir süre sonra öldüğünü çünkü babasından annesine bulaşan radyasyonu bebeğin emdiğini söylüyor. Hatta bu sayede bebeğin anneyi kurtardığını söylemek durumu daha da dramatize ediyor. Şunu bilmenizi istiyoruz: Anne karnındaki bir bebeğin annedeki radyasyonu “emerek” ölmesi bilimsel olarak mümkün değil. Ayrıca Çernobil patlamasının yaydığı radyasyonun bir bebeği öldürdüğüne ya da doğum sonrası anomalilere neden olduğuna dair herhangi bir kanıt da bulunmuyor. 1987 yılında Kaliforniya Üniversitesi fizikçilerinden Robert Gale, Çernobil’e yakın alanlarda doğan çocukları gözlemleme şansı bulduklarını ancak hiçbirinde teşhis edilebilir anomalilere rastlamadıklarını belirtti.

Esasen, ilk müdahalelerdeki ölümlerin dışında bu patlamanın halk sağlığına tek etkisi, kaza sırasında 18 yaşın altında olan çocuk nüfusunda teşhis edilmiş 20.000 tiroit kanseri vakası.

Dizinin sonunda HBO, “Çernobil’den sonra Ukrayna ve Belarus’ta kanser oranlarında çarpıcı bir yükseliş olduğu” bilgisini izleyiciye veriyor ancak bu bilgi de yanlış. Dünya Sağlık Örgütü’nün ifadelerine baktığımızda bu iki ülke için maruz kaldıkları radyasyon miktarının günlük yaşamlarındaki miktardan biraz üzerinde olduğunu, bu popülasyondan kanser nedeniyle ölecek insanların oranının %0,6’sı olacağını görüyoruz.

Ayrıca radyasyon dizide anlatıldığı gibi bir toksin değildir. Örneğin birinci bölümde yüksek dozda radyasyona maruz kalan çalışanların vücutlarında kanamalar olduğunu görüyoruz ya da ikinci bölümde radyasyondan etkilenmiş bir itfaiyeciye dokunan hemşirenin elinin yanmışçasına kırmızıya döndüğünü görüyoruz. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz gibi radyasyonun böyle bir etki yaratması söz konusu değil.

Dizide yanlış şekilde aktarılan bir başka sahne ise “Ölüm Köprüsü” sahnesi. HBO, Dizinin ilk bölümünde patlamadan sonra yangını izlemek için köprüye çıkan Çernobil sakinlerine dizinin son bölümünde değinerek hepsinin öldüğünü ve o köprünün adının günümüzde “Ölüm Köprüsü” olarak isimlendirildiğini izleyiciye aktarıyor. Araştırmalara göre ise tamamıyla şehir efsanesi haline gelmiş olan "Ölüm Köprüsü’nü" destekleyecek herhangi bir kanıt bulunmuyor. Dizi izleyiciye Çernobil’e ilk müdahale eden kişilerin tamamının öldüğü bilgisini veriyor. Gerçekte ise patlama sonrası ilk müdahaleyi yapan -akut radyasyon sendromuna maruz kalan- kişilerin yalnızca %20’si hayatını kaybediyor, %80’i ise hayatına devam ediyor.

Gazeteciler de dâhil olmak üzere yüksek eğitimli ve bilgili izleyicilerin bile “Chernobyl” kurgusunun aslını yanlış anladığı açık. Örneğin New Yorker, itfaiyecinin bebeğinin annesindeki radyasyonu absorbe ederek öldüğü iddiasını yineledi. The New Republic ise radyasyonun bulaşıcılığını ve doğaüstü kalıcılığını vurguladı. The Economist ise 'ölüm köprüsü' şehir efsanesini tekrarladı.

Tüm bu yanlış bilgilendirmelerin ve yorumlamaların birtakım olumsuz etkileri bulunuyor. Örneğin, radyasyona maruz kalan kişilerin radyasyon bulaştırdığına dair yalan beyan, Hiroşima, Nagazaki, Japonya, Çernobil ve Fukuşima’daki damgalanmasına ve izole olmalarına sebep oldu.

Ayrıca Çernobil’den daha düşük oranda radyasyona maruz kalan bölgedeki kadınların panik içerisinde 100.000 ile 200.000 hamileliği sonlandırdıkları ve Çernobil’de radyasyona maruz kalanların kaygı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğuna yakalanma ihtimallerinin dört kat daha fazla olduğu görüldü.

Chernobly Dizisinde Nükleer Enerjiye Karşı Yapılan Yanlış Yorumlar:

Chernobly dizisinde bilim insanlarının Çernobil reaktörünün başarısız olmasına neyin sebep olduğunu keşfetme çabasını görüyoruz ancak Sovyet bilim insanları kazadan yıllar önce reaktördeki hatanın farkındaydılar. Reaktör uzmanları patlamadan sonraki 36 saat içinde Moskova’dan gelerek patlamanın olası nedenini hemen belirlediler.

Dizide bilim insanlarının birisi radyasyonu bir mermi olarak tanımlıyor. Çernobil’i “hava, su ve yemeklerde üç trilyon mermi… 50.000 yıl boyunca ateş etmeyi bırakmayacak üç trilyon mermi” olarak hayal etmemizi istiyor. Ancak bu da çok doğru bir söylem değil. Radyasyon bir mermi değildir. Eğer öyle olsaydı şimdiye kadar hepimiz ölmüş olurduk çünkü her an radyasyon mermileri tarafından vuruluyoruz.

Birinci bölümde mermi olarak başlayan radyasyon, mini dizi boyunca bir silaha dönüşüyor. Dizide bir bilim insanı “Çernobil reaktörü artık bir nükleer bomba, patladıktan sonra kıtanın tamamı ölünceye kadar durmayacak” diyor. Bu elbette diğer nükleer felaket filmlerinde de görülen bir numara. Bütün kıtanın yok olması için gerçekten bir nükleer savaş olması gerekiyor.

Chernobly dizisi nükleer enerji konusunda da yanılıyor. İnsanoğlunun 60 yılı aşkın süredir yanlış yaptığı gibi nükleer silahlarla ilgili korkularımızı nükleer santrallere bıraktık. Gerçekte nükleer enerjinin elektrik üretmede en güvenli yol olduğu biliniyor. Günümüzde nükleer santraller, fosil yakıtlar yerine kullanıldığı zaman hava kirliliğini azaltıyorlar ve bu nedenle 2 milyon insanın hayatını kurtarıyor. Bilim insanlarına göre nükleer santraller karbondioksit yaymıyor ve diğer enerji türlerinden daha güvenli. Rüzgâr türbinleri dâhil.

Dizinin nükleer enerjiye karşı bir korku oluşturduğunu söyleyen Michael Shellenberger “Nükleer enerji dünyayı tehdit etmiyor. Aksine dünyayı güvenli hale getiriyor. Nükleer caydırıcılık sayesinde savaşlar çıkmıyor ve kan dökülmüyor. Hollywood nükleerin gerçek hikayesini anlatmaya karar verirse sansasyonelizme başvurmasına gerek kalmaz çünkü gerçek yeterince sansasyonel” diyor.

Kaynak : https://www.forbes.com/sites/michaelshellenberger/2019/06/06/why-hbos-chernobyl-gets-nuclear-so-wrong/#97bba5d632f6
48
21
9
6
5
Emoji İle Tepki Ver
48
21
9
6
5