WWF’in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) iki yılda bir hazırladığı Yaşayan Gezegen Raporu’nda, 1970 ile 2012 yılları arasında omurgalı canlı nüfusunda ortalama %58’lik bir düşüş yaşandığı belirtildi. Eğer bu düşüş için önlem alınmazsa, 2020 yılı itibarı ile dünyadaki canlı popülasyonunun 3’te 2’sinin (%67) yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuldu.
Antroposen adında yeni bir jeolojik çağa girildiğini belirten bilim insanları, bu çağda iklimin insan etkisiyle hızla değiştiğini, okyanuslardaki asit seviyesinin arttığını, üstelik bu değişimlerin çok kısa sürede gerçekleştiğini ifade ettiler.
Raporda, canlıların yok olmasına sebep olan 5 büyük tehditten de bahsedildi. Bunlar sırasıyla habitat kaybı ve bozulması, türlerin aşırı tüketimi, kirlilik, istilacı türler ve hastalık - iklim değişikliği olarak belirtildi. WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, Yaşayan Gezegen Raporu’nun 2014 yılında yayınlanan makalesinde türlerin nüfusunda yaşanan düşüşün %52 olduğunu, iki yıl içinde ise bu düşüşün %58’lere ulaştığını söyledi.
Bu tehlikenin yalnızca panda, kaplan ya da deniz kaplumbağası gibi insanların çok sevdiği hayvanları etkilemeyeceğini belirten Baştak, şu ifadeleri kullandı:
"Biyolojik çeşitliliğin kaybolması bir ekosistemin çökmesine neden oluyor. Bu çöküş beraberinde temiz havayı, suyu, gıdayı ve iklim hizmetlerini de götürüyor. Bu yılki Yaşayan Gezegen Raporu, bu kötüye gidişi durdurmak için bize yol gösteriyor ve üzerimize düşen görevleri sıralıyor. Bunların başında gıda, enerji ve suya herkesin erişebildiği, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, ekosistem bütünlüğünün güvenceye alındığı koşullar oluşturmak geliyor. Yaşayan Gezegen Raporu'nun uyarıları bir saat alarmına benziyor. Bu uyarıları dikkate alarak harekete geçmemiz gerek. 21. yüzyılda insanların çözmesi gereken iki temel sorun var. Doğayı tüm biçim ve işlevleriyle korumak ve kaynakları sınırlı bir gezegende insanlar için adil bir yaşam alanı yaratmak. Zor ama iki sorunun da üstesinden gelecek bilgi birikimine sahibiz. Yeter ki sadece bir dünyamızın olduğunu ve bu dünyanın doğal sermayesinin de sınırlı olduğunu kabul edelim. Bu anlayışı benimsersek çözüm yolundaki en büyük adımı atmış oluruz."
