Son 5 Yıldır Akıllı Telefon Trendlerini Belirleyen 5 Uçuk Donanım

52
9
6
4
3
Akıllı telefonlar hayatımıza gireli 10 yılı aşkın zaman geçti. Her geçen yıl sahneye bir dev üreticinin daha çıktığı sektör, artık doyma noktasına geldi. Peki sadece son 5 içerisinde akıllı telefonlarda hangi teknik gelişmelere şahit olduk? Daha da önemlisi bu gelişmelerin hangisi “uçuk” olacak kadar abartılıydı?

Eğer bir akıllı telefon alacaksanız, en ucuzu ve en kalitelisi olsun istersiniz. Bu arayış sırasında, sektörde "amiral gemisi" olarak lanse edilen cihazları da gözden geçirmek isteyebilir, eğer bütçeniz yetiyorsa satın alabilirsiniz. 

2017’de 5-6 bin TL’lik maksimum etiket düzeyine çıkan akıllı telefon piyasasında, artık daha uçuk rakamlardan söz ediliyor. Bu yükselişin ardında ekonomik etmenler de var, üreticilerin en kaliteli ve en iyi olma yarışı da… Artık piyasadaki bazı telefonlar, çoğu kişinin evindeki ya da çantasındaki bilgisayarlardan bile hızlı hale geldiler. Elbette kötü bir gelişme değil, ancak hangi özelliği, ne sıklıkla sonuna kadar kullanabiliyoruz?

Kuşkusuz bazı üreticilerin piyasaya yaklaşımı fazlasıyla abartılı konuma geldi. Bugün sizinle birlikte, amiral gemisi olma yolunda iyice abartılan bazı teknik boyutlara değiniyoruz. Yazı sonunda hangisinin gerekli ya da gereksiz olduğunu yorumlamayı, düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın. 

5. RAM kapasiteleri:

Akıllı telefonlarda kullandığımız iOS ve Android işletim sistemlerinin talep ettiği geçici hafıza miktarı gittikçe yükseliyor. Henüz bilgisayarlarda bile 8 GB RAM miktarına herkes alışamamışken, Oppo’nun Eylül 2018’de gün yüzüne çıkardığı 10 GB RAM’li Find X modeli yeni tartışmaları gündeme getirdi. 

10 GB’lık RAM belleğinin telefon tarafından gerçekten kullanılıp kullanılmadığı ise hala merak konusu. Zira 4 GB RAM’e sahip diğer özellikler açısından özdeş telefonlar bile Find X ile aynı performansı gösterebiliyor. Eğer Oppo’nun 5-6 yıl boyunca bu cihazı güncelleme garantisi yoksa, 10 GB’a varan RAM bellek miktarı, biraz abartılı görünüyor. 

4. İşlemci kapasiteleri:

Mobil işlemci platformları Apple, Qualcomm, Samsung, Huawei ve ARM gibi şirketlerin öncülüğünde şekilleniyor. Her firma, gerçekten de birbiriyle kıyasıya mücadele ediyor, her geçen yıl işlemci güçleri artıyor. Aynı zamanda o işlemcilerin boyutları da küçülüyor

Kablosuz bağlantı modemleri, yapay zekaya özel olarak ayrılan fiziksel işlemci birimleri de "yonga" adı verilen bütünsel devrelere dahil olmuş durumda. Nitekim gündelik kullanımlar ve hatta oyun performansı için bile artık fazlasıyla iyi işlemciler görüyoruz. Her firmanın, aynı işlemciye sahip iki ya da üç amiral gemisini her yıl piyasaya sürdüğünü biliyoruz.

Şirketler hem kullanım ömrü açısından uzun telefonlar üretiyorlar, hem de her yıl yeni cihazlarla tüketicilerin aklını çeliyorlar. Sanıyoruz ki bu çelişki, işlemci performansındaki anormal yükselişin biraz da şova ve rekabete yönelik olduğunu gözler önünde seriyor. 

3. Ekran panelleri ve çözünürlükleri:

Samsung ve LG gibi iki Güney Koreli dev, akıllı telefon piyasasındaki ekran ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyor. Apple’ın bile bu iki şirketten aldığı ekranları kullandığını biliyoruz. Bir başka deyişle ekran üretenlerin kendi aralarında da çetin rekabet var.

OLED ekran panellerinin LCD ya da IPS LCD yerine geçmesinin ardından pek çok sorun gördük. Samsung ve Google’ın akıllı telefonlarında bölgesel yanmalar, ölü noktalar meydana geldi, iPhone X ya da Xs cihazlarının renklerinde kaymalar, solmalar yaşandı. Öyle ya da böyle OLED paneller, tüketici elektroniğine hala tam olarak adapte olabilmiş değiller.

Panelin yanı sıra ekran çözünürlükleri de fazlasıyla yükseldi. Artık telefonunuzun şarjı uzun süre gitsin diye ekran çözünürlüğünü düşürebiliyoruz. Peki maksimum 2 avcumuz kadar küçük bir alanda, ortalama bir 120 inçlik TV çözünürlüğü ne işimize yarıyor? Göze hoş gelen her şey tüketim alışkanlığımızı tetikliyor. Ekranlar bu halleriyle bataryaların en büyük düşmanı konumundalar, hatırlatmak istedik. 

2. Kamera sensörlerinin sayıları ve çözünürlükleri:

Huawei’nin 2016 yılında piyasaya sürdüğü P9, dünyanın ilk çift kameralı telefonu olarak karşımıza çıktı. Elbette daha önce sektörde bazı denemeler yapıldı, ancak Hauwei bunu başarılı bir şekilde aktaran ilk şirketti. Leica markalı lenslerden birisi standart görüntü sensörü, diğeri ise alan derinliği yaratmak için kullanılan ikincil sensör olarak ön plana çıkıyordu. 

Hemen ardından ilk çift ön kameralı telefonları görmeye başladık, onları üç ve hatta 4 sensörlü telefonlar geldi. Çift sensör sistemi, büyük bir hızda düşük seviyeli cihazlarda bile yerini aldı. Apple’ın iPhone 7 Plus ile geçiş yaptığı çoklu sensörler, sektörel anlamda birer standart haline geldiler.

Nokia’nın bu yıl piyasaya süreceği akıllı telefon olması beklenen Nokia 9, 5 farklı sensörün bir arada bulunduğu bir deneyim sunacak. Siyah beyaz çekimler, alan derinliği, makro ya da geniş açı gibi teknik kabiliyetler bir noktada sunulacak. Bu kadar teknik özellikle tüketicilerin geneline hitap etmek güç olabilir. Zira benzer şeyler isteyen kullanıcılar, tek kamera sensörü olsa bile ekstra aksesuarlarla aynı işi görüyorlardı. 

Çözünürlük konusu ise başlı başına bir sorun. Günümüz profesyonel fotoğraf makinelerinin sensör çözünürlükleri 15-20-25 megapiksel aralığında dolaşıyor. Bu kameralarla filmler, diziler çekiliyor, savaş muhabirliği yapılıyor. Akıllı telefonlarda ise boyut dezavantajı, biraz da pazarlama süslemesiyle 48 megapiksele varan çözünürlükler görmeye başlayacağız. Samsung, Huawei, Xiaomi ve Sony çoktan çalışmalara başladı bile. 

Şöyle söyleyelim: 48 megapiksel çözünürlüğündeki kameradan çekilen bir fotoğrafı, çözünürlük bozulmadan reklam panolarına basabilirsiniz. Bu kadar çözünürlüğe gerçek hayatta kaç kere ihtiyacınız oluyor?

1. Güvenlik sensörleri:

Parmak izi sensörleri, teknoloji dünyası için o kadar da yeni değil. 2007 yılında Toshiba G500 ve G700 modelleri, parmak iziyle açılan ilk telefonlar oldular. Akıllı telefon dünyasında ilk parmak izi sensörü Motorola Atrix isimli telefonda kullanıldı. Sonra sıra kapasitif parmak izi sensörü kullanan iPhone 5s’e geldi.

Apple, 2017’te parmak izi sensörü teknolojisini bıraktı, tamamen yüz tanıma sistemi olan Face ID’ye geçti. Bu özelliği kullanmak için insan yüzüne 30 milyona yakın kızılötesi ışın gönderen, TrueDepth adındaki bir sisteme sahip iPhone X, güvenlik açısından dönüm noktası oldu. Nitekim Apple dışında herhangi bir ana akım üretici parmak izinden vazgeçmiş değil.

Artık ekrana gömülü parmak izi sensörleri standart olmuş durumda. Vivo RX17 ile Ocak 2018’de başlayan süreç, bu yıl Samsung Galaxy S10 ile devam edecek. Samsung ayrıca 3 boyutlu yüz tanıma sistemini de aynı cihazda kullanacak.

Güvenlik önemli bir detay, bu konuda Apple’ın yüz tanıma girişimi her ne kadar işleri üst düzeye çekse de biraz abartılı bir girişim olarak hafızalarda yer etti. Zira geçerli olsaydı, tüm firmalar parmak izi sensörlerini ekrana gömmek yerine bütünüyle terk ederler, sadece yüz tanıma kullanırlardı.

Sonuç:

Akıllı telefon piyasası, 2018’de ilk defa doyum noktasına ulaştığını belli etti. İlk defa 2018’de satışlarda düşüş yaşandı. Bu da insanların artık daha nadir telefon değiştirdiklerini, artık bilinçli birer tüketici olduklarını ortaya koyuyor.

Üreticilerin 10 yılı aşkın süredir alıştıkları yüksek satış rakamları, yıllar sürecek araştırma çalışmalarını aylar içerisinde bitirmeye zorladı. Sonuç olarak akıllı telefonlar için daha uzun bir sürede gerçekleşmesi beklenen gelişmeleri son 5 yıl içerisinde yaşadık. Katlanabilir telefonlar da bu furyanın ürünleri olacaklar. Eğer onlar da satışları yukarıya çekemezlerse, firmalar için ciddi bir alarm kapıda:

Pahalıya mal olan üretim, yüksek fiyatlardan dolayı satılamayan telefonlar... 

Görüş, öneri ve düşünceleriniz yorumlar kısmında paylaşmayı unutmayın, takipte kalın.

52
9
6
4
3
Emoji İle Tepki Ver
52
9
6
4
3