TeknoTarih: Savaşlar, Barışlar ve Silahlarla NÜKLEER Enerjinin ÖLÜM Dolu Geçmişi

35
12
5
2
1
İnsan, gözüyle göremediği atomdan enerji elde ettiği zaman buna “gelecek” adını verdi, ancak yeryüzündeki başka milyonlar için bu gelişme “ölüm” demekti. Atomu parçaladık, ancak kötülüğü yok edemedik. TeknoTarih serisinin ikinci yazısında, geleceği hala tartışılan nükleerin geçmişine yakından bakacağız.

Modern dünyada birilerinin faydasına olan her şeyin başka insanlara mutlak suretle zararı dokunuyor. Başka insanları bırakın, diğer canlıların hayatlarını da gasp ediyoruz.  

Geçtiğimiz hafta başladığımız yeni yazı dizimiz TeknoTarih’in ilk yazısında, teknolojinin 4 milyar yıllık gelişimini ele almıştık. Şimdi de o gelişmeler içerisinde, yeryüzüne gelen akıllı bir canlının en aptalca işlerinden birisine tanıklık edeceğiz. 

  • NOT: Bu yazıdaki bazı görüntüler, sizi ciddi derecede rahatsız edebilir. 

1789: Her şey bir keşifle başladı 

Alman kimyager Martin Klaproth, 1789 yılında nükleer enerjinin yegane kaynağı olacak bir keşif yaptı: Uranyum. 

Tarih sahnesine yeni bir oyuncu katıldı. O günden bu yana dünyanın uranyum talebi, her şeye rağmen azalma eğilimi göstermedi. Bir kilogram uranyum-235 izotopunun sağladığı enerji miktarı 2700 ton kömüre eşittir. Ancak uranyum-235, doğal olarak bulunan uranyumun  %0.7’sini oluşturur. Yani bulunması da işlenmesi de zordur. Gelecekte nükleer füzyon gibi alanlarda kurtarıcı rolü üstlenecek olsa da, bugüne kadar öyle olmadı. Neden mi? Gelin birlikte bakalım. 

1896: Yan etkilerin keşfi 

Normalde bir ilacı tüketmeden önce, olası yan etkilerine bakarız, öyle değil mi? Uranyum konusunda böyle olmadı. 1896 yılında Antoine Becquerel, radyoaktiviteyi keşfetti. Bu dorğudan uranyumu ilişkilendiren bir durum değildi. Yine de “Ben torunlarınızın azraili olacağım” diye bağırmaya başladı. Kimse duymadı. 

Taa ki...  

Aralık 1938: Fermi, ya da bilinen adıyla atomun parçalayan kişi 

Karacaoğlan bu dönemde yaşasaydı, tüfek için söylediklerini kesinlikle Fermi için de söylerdi. Sanılanın aksine atomu parçalayan kişi Einstein değil, İtalyan fizikçi Enrico Fermi’dir. Elbette kendisi milyonlarca insanın ölümüne neden olacağını anlasaydı, bu adamı atmazdı. Aynı yıl alman fizikçiler Lise Meither ve Otto Frisch uranyum atomunu parçaladıklarında amaçları biraz daha belli gibiydi.  

1939: Einstein, Roosevelt, ABD ve mertliği bozulanlar

Ağustos 1939’de ünlü fizikçi Albert Einstein, kendi ülkesindeki bazı fizikçilerin bir atom bombası üzerinde çalıştıklarına dair, dönemin ABD başkanı Roosevelt’e mektup yazdı. Einstein bunu yapmasaydı başkası yapar mıydı, orası pek bilinmez. Yine de dahi fizikçiden tarihin seyrini değiştirecek bir adım geldi, korkunç bir adım.

Roosevelt, atom bombası ile ilgili araştırma komisyonu kurdu.  

1940’ların başı: Alman ve Amerikan rekabetinin atomları 

1929 yılında başlayan, dünya çapında 50 milyon insanın işsiz kaldığı, ABD’nin Kaliforniya kentinde insanların sokaklarda yattığı Büyük Buhran’ın son yıllarıydı. ABD’ye çıkış için bir gerekçe lazımdı. 1941’in Aralık ayında ABD, kışkırtılan Japonya’nın Pearl Harbor saldırısından sonra II. Dünya Savaşı’na katılmış oldu.  

Roosevelt’in adımları boşa değildi. 1942 yılında Chicago Üniversitesi’ndeki bilim insanları Manhattan Projesi adında bir çalışma yaptılar. Kendi kendini sürdüren ilk yapay nükleer reaksiyon burada meydana geldi. ABD, atom bombası üzerinde çalışan Almanlardan önce bunu “başarmıştı”.

1945: Üçlü Deneme, Hiroşima, Nagasaki, ölüm, yaşam, intikam: 

Roosevelt’in atom bombası üzerine başlattığı çalışmalardan 6 yıl sonra mertliğin nasıl bozulduğu tescillendi. ABD işe 16 Temmuz’da New Mexico eyaletindeki Alamogordo’da ilk nükleer bombayı patlattı.  

Pearl Harbor’dan 4 yıl, ilk atom bombası testinden de 1 ay sonra ABD, devam eden II. Dünya Savaşı’ndaki kozunu oynadı. Japon kentleri Hiroşima ve Nagazaki’ye üç gün arayla atom bombaları attı. Sadece 110 bin insan, bombalar patladığı anda yaşamını yitirdi. Kurtulanlar ise yakın gelecekte bir bir ölmeye devam ettiler. Sakat doğumlar, mutasyonlar ve erken ölümlerle milyonlarca insanın hayatı mahvoldu. Japonya, felaketlerden 6 gün sonra savaştan çekildi, II. Dünya Savaşı böylelikle son buldu. 

Temmuz 1946 yılında ABD, batısındaki Pasifik açıklarında yer alan Bikini Adaları’nda Crossroad Harekatı adında testler düzenledi. 25 Temmuz tarihinde Baker isimli bir atomik silah denemesi yapıldı. Sadece 4 gün sonra, Paris Moda Haftası kapsamında düzenlenen etkinlikte, bir çeşit kadın mayosu ilk defa ortaya çıktı. ABD, bu mayoya Bikini adını vermişti.  

Ağustos 1949: Yeni oyuncu Sovyetler ve bombaları 

 

Sovyetler, ABD’nin herhangi bir alanda tekel olmasını istemiyordu. Dolayısıyla çalışmalara hız kazandırıp ilk atom bombası testini gerçekleştirdi. O da en az ABD kadar “masumdu”, bitti zannedilen savaş aslında devam ediyordu.  

Haziran 1950: Kore Savaşı; Türkiye, Güney Kore ve ABD yakınlaşması: 

Sovyetler, tam anlamıyla satranç oynamak istiyordu ve bunun için bir piyon belirlemişti. Kuzey Kore, bulunduğu kıtanın en kuzeyinden gelen destekle Güney Kore’ye saldırı düzenledi. Sovyetler’in bu atağına yanıt vermek isteyen ABD, yeni silahlarını denemek için fırsat yakaladı. Asya, medeniyet beşiği olarak bilinen ülkelerin deneme tahtası oluverdi. Güney Kore de ABD desteğini aldı, Kore Savaşı başladı.  

Türkiye, uluslararası anlaşmaların şartlarına bağlı kalarak, Güney Kore’ye asker göndermeyi kabul etti.  

1951: Hani enerjiydi? 

 

Yüzbinlerce insan hayatını kaybettikten yıllar sonra ABD’nin Idaho kentinde, bir nükleer reaktörle sadece 4 adet ampul yakılabildi. Hani enerjiydi ya nükleer, herkesin yeni aklına geldi. Silahlar konusunda ortamda yeni birisinin adı yankılanmaya başladığı için atomik silahlar az da olsa gözden düştü. Sadece 1 yıl sonra ilk hidrojen bombası test edildi.  

1954: Soğuk savaşlar, Büyük Misilleme’yle başlar 

ABD ve Sovyetler arasındaki rekabet kıyasıya devam ediyordu. Amerika kıtasındaki ayaklanmalar artıyor, ülke yönetimi ise nükleer karşıtı bu ayaklanmaların birer Sovyet komplosu olduğunu düşünüyordu. 1954 yılında ABD Devlet Bakanı John F. Dulles, Sovyetlerin ülkede komünist yapılanmalar yürüttüğüne dair Büyük Misilleme adıyla anılacak bir konuşma yayınladı.

1957 yılında ABD, yeraltı nükleer denemelerini yaparken Sovyetler, aynı yıl uzaya ilk insan yapımı uydu olan Sputnik’i gönderdiler. Bu başarı da saf değildi, çünkü Sovyetlerin amacı, kıtalararası hareket edebilen füzeler üretmekti. Soğuk savaşın suyu kaynamaya başladı.   

1961: Çarlar, bombalar, korku, sığınaklar ve yeni piyon Küba 

 

Dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy, yıllar sonra Sovyet destekli bir suikastçinin canını alacağından habersizdi. Eylül ayında halkına, olası nükleer saldırılara karşı korunmak için sığınaklar yapmalarını önerdi. Ne de olsa ABD bu işte oldukça tecrübeliydi.  

Aynı yıl Sovyetler, bugüne kadar görülmüş en güçlü atom bombasını test ettiler. II. Dünya Savaşı’nda kullanılan tüm patlayıcıların toplam gücünden daha güçlü olan Çar Bombası, 57 megaton gücünde bir patlamayla test edildi.

Yine aynı yıl Sovyetler, fiziksel mesafeleri ortadan kaldırmak için ABD’ye çok yakın olan ada ülkesi Küba’ya çıkartma yaptı. Soğuk Savaş’ın oldukça kızgın olduğu bir dönem yaşanır, ABD durumu fark edince karşılık vermek için hazırlanır. İki hafta boyunca bütün dünya nükleer savaşın eşiğinde yaşar. Küba ise artık yeni bir piyon olmuştur, ilerleyen yıllarda ise karşı hatta erişerek vezir olmak ister.  

1963: Deneme Yasaklama Antlaşması, sözde barışlar ve yeni şah Çin 

ABD, Sovyetler ve Britanya dünya nükleer savaşın eşiğinden döndükten 2 yıl sonra masaya otururlar. Sınırlandırılmış Nükleer Deneme Antlaşması’na daha sonra günümüze kadar 100’e yakın ülke imza atar. O dönemlerde kılını bile kıpırdatmayan Çin’in içten içe büyük planları vardır, sadece 1 yıl sonra ilk atom bombasının testini gerçekleştirir.  

1966: Akdeniz ülkeleri felaketin eşiğinden döner 

ABD’nin 2 adet nükleer bomba taşıyan bir uçağı, Akdeniz’de İspanya açıklarında suya düşer. Bombalar patlamaz, ancak İspanyol sahilleri radyasyonla kirlenir. ABD, bu olayı samimi bir şekilde ifade edip Akdeniz’e temizleme gemileri gönderir. Akdeniz ülkeleri, büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş olmanın korkusuyla ABD’nin Akdeniz’de çalışma yürütmesine izin verir.  

Temmuz 1968: Yeni bir barış, yeni silahlar 

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması, 1970 yılında yürürlülüğe girer, 1986 yılına kadar 186 ülke imza atar. Ne hikmetse bu anlaşmanın mimarları yine ABD, Sovyetler ve Britanya’dır. Bir yandan da yeni füze başlıkları, uzun menzilli atomik bombalar geliştirilir. Sanki bu anlaşmalar, sadece prosedürmüş gibi görünür.  

Mayıs 1974: Bombaların Buda’sı 

Hindistan, ağırlığı 10 ila 15 ton olduğu tahmin edilen bir atom bombası testi gerçekleştirir. Artık elinde güç bulundurmak isteyen her ülke nükleere sarılmaya başlar. Bir yandan da anlaşmalar devam ediyordur. 

Ekim 1969 ve Ekim 1974: SALT ve Nükleer Silah Kısıtlaması 

ABD ve Sovyetler önderliğinde binlerce silah bu anlaşmalarla yasaklanır. Artık ülkeler başka ülkelere nükleer silah geliştirmek için yardımcı olamayacaklar, yasaklı listedeki silahları kullanamayacaklardır. Nükleer, bu anlaşmaların baskısıyla ilk amacını gerçekleştireceği roller üstlenmeye başlar. Nükleer reaktörlerin sayısı artar, bu da bir başka felaketler silsilesinin habercisidir.  

1979: Yıldız Savaşları film miydi? 

 

ABD Başkanı Ronald Reagan, nükleer anlaşmaların bir açığını bulmuştur. Kendisi uzaydan gelebilecek saldırılara karşı uydu merkezli savunma sistemleri inşa etmeyi önerir. Holywood, aynı yıllarda Star Wars adına bir dizi filmle dünya kültür endüstrisinin bel kemiği konumuna gelmiştir.  

Nisan 1986: ÇERNOBİL 

Ağsutos 1985 yılında nükleer denemelerine ilişkin bir dizi program açıklayan Sovyetlere bağlı bölge Ukrayna’nın Pripyat kentinde tarihin en trajedik olaylarından birisi meydana gelir. Çernobil nükleer santralinde bir yangın çıkar, bölgeye radyoaktif madde sızıntısı gerçekleşir ve bir patlama olur. Silah olarak kullanımı sınırlandırılan nükleer can almaya devam etmiştir. Pripyat, bugün hala o trajedinin izlerini taşıyan hayalet bir kenttir. 

Yeni anlaşmalar:

Bir yıl sonra ABD ve Sovyetler arasındaki ilk askeri mutabakat olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması imzalanır. Bu anlaşmayı Stratejik Silahların Azaltılması Görüşmeleri Antlaşması (START) takip eder. Çin ise hala sessizliğini koruyor gibidir.  

1992: Piyonken çapraz hamle yapan Kuzey Kore  

 

Kuzey Kore, söz konusu anlaşmalar içerisinde bulunan bir ülkedir, ancak 1992’den 94’e kadar anlaşmalardan çekilmek konusunda çok ısrarcı davranır. Ülkenin başkenti Pyongyang’a iki büyük nükleer santral inşa edilir.  

2002 yılına kadar Kuzey Kore, sessiz sedası nükleer silahlar üzerinde çalışmaya devam eder. Pandora’nun kutusu açıldığında bütün dünya şaşkına dönecektir. 

1995: Çin, Fransa ve ABD’nin geri adımı 

Asya’nın sessiz dev Çin, yer altı nükleer denemelerine başlar, aynı yıl Fransa da bir deneme yapar. ABD ise son gelişmeler karşılığında nükleer silah denemelerine son verdiğini açıklar. Bunu 1996 yılında imzalanan Kapsamlı Deneme Yasağı anlaşması takip eder.  

1998 ve sonrası: Milenyumun nükleer devleri 

 

Soğuk savaşın küçük bir versiyonu, Asya’da Hindistan ve Pakistan arasında baş gösterir. Hindistan’ın yer altı nükleer denemelerine, Pakistan da bir dizi test ile cevap verir.   

 2000’li yılların başından bu yana nükleer silahlar için testler yapılmaya devam ediyor. Henüz açık bir şekilde bir başka ülkeye karşı nükleer silah kullanan kimse çıkmasa da, geçtiğimiz yıl Kuzey Kore ve ABD arasında yaşanan “yapay” gerilimler, kısa süreli endişelere neden oldu. Artık Rusya olarak bildiğimiz Sovyet kökenli ülkede çalışmalar devam ediyor.  

ABD, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler, nükleer enerji ve silah açısından çok zenginler.  

Olası bir nükleer saldırıda neler yaşanacağını, nasıl önlem alınacağını anlattığımız videomuzu aşağıdan izleyebilirsiniz:

Kaynaklar: World Nuclear Association, Asia Society, Wikipedia, Wikipedia 2The Guardian

35
12
5
2
1
Emoji İle Tepki Ver
35
12
5
2
1