Dahi Bir Türk’ün 800 Yıl Önce Ürettiği, Tarihin İlk Programlanabilir İnsansı Robotu

Her teknolojik gelişmenin ardında, insanın üretkenliğini tetikleyen temel düşünceler vardır. Tıpkı bugünkü binek otomobillerin tekerleğin icadıyla mümkün olması gibi, yapay zekalar da düşündüğünüzden daha eskiye dayanır. TeknoTarih köşemizin yeni bölümünde, yapay zekaların kökeninden başlıyor, İslam alimi El Cezeri’nin dehasına yolculuk yapıyoruz.

Akıllı telefon kullanıyor musunuz? O halde cebinizde insanlığın en büyük buluşlarından birisini taşıyorsunuz. Yapay zekalar artık her yerdeler. Geleceğe dair bütün beklentiler, onların gelişimi üzerine şekilleniyor. Günün birinde insanlığın sonunu getirip getirmeyeceklerine dair tartışmalarla, aklın sınırlarını aşan yanılgılara sebep oluyorlar. 

Bir kesim teknoloji geliştiricisi, yapay zekaların asla silahlarda kullanılmaması gerektiğine dair dünya devletlerine uyarı metni gönderiyor. Bu isimlerin arasında Elon Musk gibi devler de var. Diğer taraftan aralarında Türk bilim insanlarının da bulunduğu yapay zeka destekli beyin-makine arayüzleri geliştiriliyor. Dahası o yapay olan zekalar artık öğreniyor, gelişiyor, günden günde insana olan mecburiyetlerini yitiriyorlar.  

 

1997 yılında dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov, IBM tarafından geliştirilen satranç bilgisayarına yenildiğinde bazı şeylerin değişeceğini anlamıştık. Bugün o satranç bilgisayarı Deep Blue gibi pek çok sistem artık cebimizde dolaşıyor. (Eğer gelecekte yapay zekalarla nelerin mümkün olacağını merak ediyorsanız, iki farklı senaryoyu işlediğimiz TeknoGelecek: Yapay Zeka bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.)

Bugün konumuz tarih. Yaklaşık 700 yıl önce, 1136’da Cizre’de dünyaya gelip, 1206’da bugünkü Türkiye topraklarında vefat eden El Cezeri'’nin inanılmaz dehasına yolculuk yapıyoruz. Onu anlamak için düşüncelerinin nasıl oluştuğunu bilmek gerek. O yüzden ilk insansı robotu geliştirmeden önce, dünyada nelerin döndüğüne birlikte bakalım.  

İnsan dışında, insandan bağımsız olan insan üretimi bir varlığa dair düşşel kökenler, antik Yunan mitolojisine kadar dayanıyor. Farklı zamanlarda, farklı coğrafyalardaki mitolojilerde de benzer izlere rastlanıyor. Örneğin Hint mitolojisindeki robotik nesneler, Sümerlerden kalma taş tabletlerdeki kabartmalar, insanların bir şekilde yapay olanı üretme merakına kapıldığını gösteriyorlar. Temel düşüncelerden geriye, günümüze kadar en net kalıntılar ise M.Ö. 4. yüzyıla uzanıyor. Evet, yanlış okumadınız. 

M.Ö. 4 Yüzyıl: Aristotales’in yaktığı ilk kıvılcım  

Bugün, modern bilimin neden-sonuç ilişkisine dayanmasını sağlayan ilk şey, Aristotales’in “kıyas” ya da “tasım” olarak bilinen düşünce sistemiydi. Aristo mantığı olarak bilinen bu düşünce sistemi, bize üretilen herhangi bir temel malzemenin, bir sonuç vermesi gerektiği anlayışını armağan etti. Aristo, birbirleriyle bağlantılı olan, biri kapsamlı, diğer daha dar anlamlı iki düşüncenin bir sonuca ulaştıracağını söyledi: 

Bir örnekle açıklayalım: 

  • Geniş terim: Bütün insanlar ölümlüdür. 
  • Dar Terim: Minör Terim: Bütün Yunanlar insandır. 
  • Sonuç: O halde bütün Yunanlar ölümlüdür. 

Bu düşünce, asırlar boyunca insanların modern bilimi inşa etmesini, belki de Newton’un ağırlığın yer çekimine bağlı olduğunu keşfetmesini sağladı. Bugün de yapay zekaların gelişmesini sağlıyor. Zamanında tarihe adını altın harflerle yazdıran birine daha ilham kaynağı olmuştu:

Da Vinci’den önceki dahi: El-Cezeri ve tarihin ilk programlanabilir insansı robotu 

 

İslam coğrafyasının altın çağında yaşamış olan El-Cezeri, 1203 yılında ilk programlanabilir robotu geliştirdi. Bu robot, aslında bir tekneydi. Teknenin üzerinde iki davulcu, bir harpçı, bir de flüt çalan 4 kişi bulunuyordu.

Müzisyenlerin insanlardan en önemli farkı, insan değil robot olmalarıydı:

El-Cezeri’yi anlatırken, neden Aristo’dan başladığımızı kendisinin şu sözüyle açıklayalım: 

“Benden çok evvel gelen âlimlerin kitaplarını ve onları takip edenlerin çalışmalarını gözden geçirdim. Nihayet kopya çalışmalardan kurtuldum, başkalarının yaptıklarından sıyrıldım ve problemlere kendi gözümle bakabildim. Uygulamaya dönüştürülemeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında muallakta kaldığını gördüm.”

Aslında dünyanın en eski programlanabilir mekanizması, 1478 yılında Da Vinci tarafından üretilmişti. El-Cezeri’nin sonradan ortaya çıkan çalışmaları bu düşünceleri değiştirdi. El-Cezeri’nin makinesi, eğlence gecelerinde kullanılmak, konukları eğlendirmek için tasarlanmıştı. Tekne bir gölde yüzerken, üzerindeki “robot” müzisyenler şarkılar çalıyorlardı.


El-Cezeri'nin geliştirdiği bir diğer sistem Filli Su Saati. 

Tekne yüzdükçe müzisyenlerin içindeki mekanizma harekete geçiyor; davullar, flüt ve harp çalmaya devam ediyordu. Burada durup tekrar düşünmek gerek: Mühendislik, fizik ve müzisyenlik aynı anda tek bir sistem üzerinde işliyor. Suyun basıncı, akıntının yönü değiştikçe davullar farklı düzgün ritimler çıkartıyor, diğer müzik aletleri de bu ritimlere uyum sağlayan melodiler oluşturuyorlar. El-Cezeri’nin dehası, artık bütün dünya tarafından kabul görmüş durumda. 

El-Cezeri, bugün sibernetik olarak bilinen bir bilim dalının kurucuları arasında gösteriliyor. Makinelerde ve canlılarda kontrol sistemleri ve iletişim mekanizmalarını inceleyen bir bilim dalı olan sibernetik, bu topraklarda yaşamış bir alimin ellerinden çıkıyor.  

Mühendis, müzisyen, matematikçi, robot ve matris ustası El-Cezeri belki bugün yaşamıyor, ancak onun ilerlediği yolda bütün dünya ilerliyor. Bugün dünyayı şaşırtan Sophia gibi robotlar, geçmişini El-Cezeri gibi alimlere borçlular.