2023'ü de Mutluluğun Peşinde Koşarak Geçirmek İstemiyorsanız Psikolojideki Bu Teorilere İyi Bakın!

Türkiye’nin gittikçe mutsuzlaştığını biliyor muydunuz? 2019 yılında BM’nin yayınladığı “Dünyanın en mutlu ülkeleri" raporuna göre Türkiye, 47. sıradayken 2022’de yayınladığı rapora göre 102. sıraya geriledi.

Dünyanın en mutsuzlaşan ülkelerinden biri olarak ve ayrıca dünyanın en gergin ülkelerinden biri de olarak mutluluk kavramını tekrar sorgulamamız gerekiyor belki de. Mutluluk o kadar da ulaşılmaz bir durum mu bizim için? Mutluluk, meditasyon gurularının dediği gibi içimizde bir yerlerdeyse biz neden mutlu olamıyoruz?

Onu elde edersem mutlu olurum dediğiniz fakat elde ettiğiniz zaman artık o kadar da mutlu olmadığınızı fark ettiğiniz bir olay başınıza geldi mi? İşte birazdan bahsedeceğimiz teoriler tam olarak bu durumun neden yaşandığını anlatıyor bize.

Psikoloji profesörü Daniel Gilbert’e göre mutlu olmak imkansız.

Mutluluk arayışı üzerine çalışan bu psikoloji profösörü neden böyle düşünüyor diye düşünüyorsanız yazıyı okumaya devam edin. Ona göre insanlar 3 evrimden geçtiler; birinci evrim tarım devrimiydi, sonra sanayi devrimi yaşandı ve en son da teknolojik devrim oldu. Profesör, günümüzde yani teknolojik devrimde insanların ihtiyaç duyacakları her şeye sahip olabilme lükslerinin olmasına rağmen mutlu olmadıklarını düşünüyor. Ona göre belki de bu, tarihte ilk defa yaşanıyor. Ve buna rağmen kimse mutlu değil. Tarihin Sonu Yanılsaması adını verdiği teorisini buna dayandırarak oluşturuyor. 

Tarihin Sonu Yanılsaması Teorisi'ne göre bizi hayvanlardan ayıran en önemli yönlerimizden biri; hayvanların sadece tecrübelerinden öğrenmesiyken insanların ise beyinlerindeki frontal lob yardımıyla hayal kurup sonucunu tahmin ederek de öğrenmesi. Yani hayal kurabildiğiniz için kendinize hedefler koyarsınız. O hedeflere ulaşınca da mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Fakat ulaştıktan sonra da zannettiğiniz kadar mutlu olmadığınızı fark edersiniz ve ulaştığınızda mutlu olacağınızı düşünerek yeni hedefler koyarsınız. Dolayısıyla ömrünüz mutluluğu arzulamakla geçer.

Heidegger de 'dasein' kavramıyla benzer şeyleri yıllar önce söylemişti aslında.

[GIPHY:1zkb1rxzcc6RNZWo8i][/GIPHY]

Heidegger, yıllar önce Almanca bir kavram olan ‘dasein’ i psikoloji ve felsefe literatürüne sokmuştu. Dasein, Almanca varoluş ve yaşam anlamlarına gelirken Heidegger ona 'insan olmak' anlamına gelen yeni bir anlam yükler. Yani varolan, burada olan insandır; o yüzden dasein, insan olmalıdır.

Günlük hayatla arasındaki bağ ise şu: Sürekli kendimize yeni hedefler koyarız ve o hedeflere ulaştığımızda mutlu olacağımızı sanırız. Örneğin lisans eğitimini tamamlamak, iş bulmak, evlenmek, yüksek lisansa başlamak gibi. Fakat bu hedefe ulaştıktan sonra ise yani tam oradayken, o dasein halindeyken o mutluluk çok kısa sürer ve kendimizi yine boşlukta hissederiz. O yüzden kendimize yeni bir hedef bulmamız ve onun için çalışmamız gerekir. Dolayısıyla zaman içerisinde bu hedeflerimiz bizim daseinlerimiz haline gelir. Ne için çalışıyorsak o haline geliriz. Sonuç: Burada da mutluluk arzu edilen fakat ulaşılamayan bir kavramdır.

Hedonik uyumdan dolayı mutluluğa alışıyor olabiliriz.

[GIPHY:kfRlTZDvhLCPvOEey8][/GIPHY]

Mutlu olmayışımızın nedenine dair bu teoriye göre biz mutluluğa alışıyoruz. Bu teori 1970'lerde Brickman ve Campbell tarafından ortaya atıldı. Bu iki bilim insanı hedonik uyumun tanımını şu şekilde yapıyor: İnsanlar hem iyi duruma hem de kötü duruma uyum sağlarlar, bu yüzden bir süre sonra eski mutluluk seviyemize döneriz. Yaptıkları araştırmalarda piyango kazanan kişileri diğer kişilerle karşılaştırdıklarında sadece bir miktar fazla mutlu olduklarını görmüşler. 

Sonuç: Mutluluğu sürdürmek zor olabilir.

Bu teorilerden anlaşılan hayatın mutluluğu aramakla geçtiği ve mutluluğu sürdürebilmenin imkansız olduğu. Ya mutluluğa alışıyoruz ya yeni hedef koyamadığımız için boşluğa düşüyoruz yani bir şekilde mutsuz olmayı beceriyoruz.