Supreme markasını; ünlülerin, influencer’ların, sanatçıların üzerinde sık sık görebiliyoruz. Baktığınızda çok da bir özelliği yokmuş gibi görünse de herkes tarafından bilinen, değerli bir marka olarak çıkıyor karşımıza.
Sahiden de neden Supreme markasını böyle algılıyoruz? Çünkü böyle algılamamız için geliştirdikleri birçok pazarlama taktiği var! Birer birer anlatalım.
“FOMO” denilen korkuyu yaratıyor.
Sınırlı sayıda ürün üreterek talep yaratma stratejisi uygulayan Supreme, yeni ürünlerini haftalık olarak “drop” adında parçalar hâlinde piyasaya sürerek tüketicilerde bir “kaçırma korkusu (FOMO)” yaratıyor.
İnsanlardaki bu kaçırma korkusu, gerek online gerek fiziksel mağazalara akın ettiriyor ve ürünler birkaç dakikada tükeniyor. Böylece talebin çok yüksek olduğu algısı pekişmiş oluyor. Ayrıca yeni ürünler için yaratılan beklenti ve heyecan, markanın sürekli gündemde kalmasını sağlıyor.
Sokak modasıyla kültürel bir etki oluşturuyor.
1994’da New York’ta kurulan marka, sokak kültürüyle sıkı bir bağ geliştirdi ve skateboarding (kaykay) topluluğuyla köklerini genişletti. Zamanla, sokak modasını benimseyen ünlüler ve influencer’lar tarafından da giyilmeye başlayınca popüler kültürde yerini aldı.
Supreme, popüler kültür figürleri ve sokak sanatçılarıyla iş birlikleri yaparak yarattığı etkiyi her seferinde bir adım daha öne taşıdı. Böylece sokak modasının öncüsü hâline geldi.
Sınırlı sayıda mağaza açarak erişimi kısıtlıyor.
Bahsettiğimiz üzere, Supreme’in yalnızca 15 mağazası var. Bu yüzden ürünleri daha nadir olarak algılanıyor. Mağazaların olduğu yerlerde talebi yükseltmek için ise her mağaza açılışını özel bir deneyim olarak lanse ediyor.
Mağazaların önündeki uzun kuyruklar, markanın “özel” olarak nitelendirilmesini pekiştiriyor. İşte tüm bu zekice stratejiler, markanın değerine değer katmasını sağlıyor.
Pazarlama stratejisiyle ilgili göz atabileceğiniz diğer içeriklerimiz: