Dil; bir topluma, kültüre, medeniyete, döneme ait ipuçları edinebilmemiz için harika bir kaynak. Sadece bir ülkenin sözcükleri kullanım sıklığına veya yalnızca o topluma ait sözcüklere baktığımızda bile yaşam şekilleriyle ilgili birçok bilgi edinebiliriz.
Örneğin Antarktika’ya doğru gittiğinizde, çevre ülkelerde “kar yiyen köpek” anlamına karşılık gelen tek bir kelimeyle karşılaşabilirsiniz. Kısacası dil, çok esnek bir yapıya sahip ve biz insanlara göre değişip şekilleniyor. Aynı şekilde, teknolojideki gelişmeler de dilimizi tahmin edebileceğimizden çok daha fazla etkiliyor. Adeta ona “evrim geçirtiyor”.
Yabancı kaynaklara ve yabancı insanlara ulaşmak artık daha kolay.
Günümüzde herhangi bir konuyla ilgili, istediğimiz her dilde kaynağa tek bir tuşla ulaşabiliyoruz. Hatta biz istemesek de karşımıza İngilizce başta olmak üzere yabancı bir dilde pek çok içerik çıkıyor.
Yine benzer şekilde, yabancı bir insanla iletişime geçmemiz için kilometreleri aşıp ülke değiştirmemiz gerekmiyor. Bilgisayar oyunlarında, herhangi bir internet sitesinin yorumlarında, sosyal medya platformlarında farklı diller konuşan insanlara kolayca ulaşabiliyoruz.
Tüm bunlar, bir yandan o maruz kaldığımız dile de eğim göstermemizi sağlıyor. Özellikle o dili kullanım aşamasına da geçtiysek yavaş yavaş beynimiz “2. dil” sinyalleri yakıyor. E bu da demek oluyor ki çift dilli düşünmeye başlıyoruz ve zihnimizde üretilen dil, konuşmamıza da yansıyor.
Birkaç saniyede çeviri yapabiliyoruz.
Bilgisayar programcılarının ve dil bilimcilerin iş birliğiyle geliştirilen çeviri platformları, yalnızca birkaç saniye içinde yüzlerce dil arasında çeviri yapmamıza imkân tanıyor. Teknolojinin getirdiği bu kolaylık, hem okuduğumuzu anlamamızı hem de başkalarıyla konuşmamızı kolaylaştırıyor.
Hâl böyle olunca, yine az önce bahsettiğimiz yere varıyoruz. Dilimize yansıyan yabancı sözcükler, bazen Türkçesini bile unutturabilecek seviyede yerleşebiliyor.
Konuşma dilindeki “az çaba kuralı”, yazılı dilimize de yansıyor.
Hiçbirimiz, resmi bir dille yazıyormuş gibi dille konuşmayız değil mi? Örneğin “yapıyordun” değil “yapıyodun” deyip geçeriz. Konuşma dilinde bu gayet doğaldır ve telaffuzu kolaylaştırır. Günümüzde teknolojinin geldiği noktada ise her şeyi “az çaba” ile yapıyoruz.
Bir mesaj yazarken üstten başka bir bildirim geliyor ve ona geçiyoruz ya da bir video izlerken gelen mesaja anında cevap yazıyoruz. Uzun videolara dayanamıyoruz, yalnızca TikTok veya Reels gibi kısa videolar izleyebiliyoruz. Kısacası az zamanda birçok şey yapmaya alıştık ve bu, yazılı dilimize de yansıdı.
Bırakın “yapıyordun” yazmayı, bazen “yapıodun” yazıp geçiyoruz ve bu kullanımları her geçen gün normalleştiriyoruz. Hatta yalnızca yazılı dilde değil, internet ortamında her şeyi hızlı yapmaya alıştığımız için konuşma dilinde de az sözcük kullanarak iletişim kuruyoruz. Özetle, kelime dağarcığımız azalıyor.
Sosyal medya kullanımımızın artması, argo kullanımımızı da artırdı.
Bir insana veya kitleye yüz yüze söyleyemeyeceğimiz şeyleri, sosyal medya ortamda çok daha kolay bir şekilde dile getirebiliyoruz. Hatta karşımıza çıkan herhangi bir akım ya da içerikle bağlantılı olarak yeni argo kelimeler bile üretebiliyoruz.
Bir süre sonra, bu argo kullanımlar da fazla maruz kala kala normalleşiyor ve dilimizde daha fazla bir yere sahip oluyor. Anneannenizi veya dedenizi düşünün, “OHA!” dediğini hayal edebiliyor musunuz?
Teknolojiyle bağlantılı olarak dilimize giren sözcüklerin sayısı da yadsınamaz.
Artık hayatımızın tamamı olan teknoloji; elbette birçok yeni kelimeyi de beraberinde getiriyor. Şimdi burada size teknik terimleri tek tek sıralamayacağız tabii ki ama “nomofobi” örneğini verebiliriz.
Teknolojinin günümüzde geldiği noktayla bağlantılı olarak terimleşen “nomofobi” telefonumuzu kaybettiğimizde, şarjımız azaldığında veya bittiğinde, internetimiz çekmediğinde, şebekemiz kapsama alanı dışında kaldığında endişe duymamız anlamına geliyor. Muhtemelen birçoğumuz için tanıdık bir korku…
Emojiler, ilk ortak dili oluşturdu.
Emojiler, düşüncelerimizi sembollerle yansıtabilmemiz için harika bir araç. Şu an WhatsApp’ı açtığımızda karşımıza çıkan emojilerden önce(ΦωΦ)(-_-) ^.~ gibi kendi yazdığımız emojiler vardı. Aslında bunlar bir bakıma, dilin ilk ortaya çıkışıyla da örtüşüyor fakat şimdilik konudan çok sapmayalım.
Günümüzde ise envai çeşit emojiyle duygu durumumuzu, isteklerimizi, fikirlerimizi aktarabiliyoruz. Kısacası sembolik bir dil oluşturuyoruz.
Tüm bu etkenler ve dahası, biz farkında olmasak da dilimize evrim geçirtiyor.
Gelişen teknolojinin, dilimizi birçok yönden değiştirdiği bir gerçek. Başta söylediğimiz gibi yüzlerce yıl sonra eğer başka hiçbir kaynak olmasa bile yalnızca dil kullanımımıza bakarak dönemimize ait birçok ipucu bulunabilir.
Peki sizce bu etkiler dilimizi olumsuz mu etkiliyor, yoksa her değişime ayak uydurduğumuz gibi dil evrimine de karşı koymaya çalışmayıp devam mı etmeliyiz?