Gerçek Yanıtını Çok Az İnsanın Bildiği 10 Bilimsel Soru!

63
35
24
10
5
Neyin, niçin öyle olduğuna ilişkin sorular vardır; kendinize devamlı sorduğunuz, ama yanıtını bir türlü bulamadığınız sorular. İşte bu haberin amacı, o soruların bazılarını cevaplamak.

Karşılaştığımız bazı kişi ya da olaylar, neden ya da nasıl sorularını da beraberinde getirir. Fakat iş o konuyu ayrıntılı bir biçimde araştırmaya gelince, söz konusu konuda belli bir uğraş vermeye pek de gönüllü olmayız. Biz de sizleri bu ve benzeri uğraşların, en azından belli bir kısmından kurtaralım istedik.

1. Bir Rüzgar Türbini Ne Kadar Enerji Üretiyor?

Rüzgar türbinleri rüzgarın hızı saatte 8-50 kilometre arası olduğunda elektrik üretebiliyorlar. Çoğunlukla kuruldukları yerlerde, zamanın %75’inde rüzgarın sürati bu aralıkta oluyor. Ancak rüzgar sabit bir hızda esmez. Bu sebeple, rüzgar türbinlerinin ürettiği enerji miktarı da bir hayli değişken. Buna karşın, yapılan ölçümlere göre tek bir rüzgar türbini, yaklaşık 350 evin bir senelik elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.

2. 'Sonsuz Sayı + 1' İşleminin Sonucu Nedir?

Matematikçilere göre esasında sonsuzluğun birden fazla biçimi mevcut. Bunların en basiti, en küçük sonsuz sayı olarak görülüyor. İsmi 'alef-sıfır' olan sonsuz sayı, sonsuza kadar sayabilmeyi temsil ediyor. Ama izafi olarak sonsuzluğun en basit sembolü olan alef-sıfırın dahi kendi içinde pek çok tuhaf niteliği mevcut. Ona ekleyebileceğiniz yeni bir sayı ne denli büyük olursa olsun, bu zaten sonsuz olan rakamı artık daha çok genişletemiyor. Diğer bir deyişle; bir başka sonsuzluk eklesek dahi, sonuç yine önceki kadar sonsuz.

3. Nanenin Tadı Nasıl Oluyor da Serin Hissettiriyor?

Bir şeyi serin yahut sıcak olarak algılamamızın nedeni, sinirlerimizde oluşturduğu elektrik sinyalleri. Beyin, aldığı bu sinyalleri değişik kategorilere ayırarak 'Çok sıcak, sakın ona dokunma' veya 'bu uygun ölçüde serin' gibi yorumlarda bulunuyor. Nane, aktif bileşeni olan mentol sebebiyle serinlik ve tazelik hissi vermekte. Mentol, sinir hücrelerindeki gözenekleri etkileyebiliyor ve bunun neticesinde hücredeki elektrik aktivitesi değişime uğruyor. Mentolün elektrik aktivitesini aldatarak oluşturduğu sinyalle, hakikaten soğuk olan bir maddenin algılanması esnasında üretilen sinyal arasında hiçbir fark yok. Dolayısıyla beyne ulaşan mesaj da soğuk bir maddeyle karşılaşıldığı şeklinde oluyor. Sonuç olarak da, nane yediğimizde serinlemiş hissediyoruz.

4. Kutup Işıkları Niçin Hep Belli Renklerde Oluyor?

Aurora denilen kutup ışıkları, Güneş’ten gelen yüklü parçacıkların, Dünya atmosferinin en üst katmanıyla temas ettiğinde ortaya çıkan çarpışma sebebiyle görülüyor. Çok hızlı enerjik parçacıklar, Dünya atmosferine temas ettiğinde buradaki atomlarla çarpışıyor ve meydana getirdikleri yüksek enerjiyle 'auroral ışıma' adlı ışıkları yaratıyorlar. Parçacıkların çarpışmaları neticesi yaydıkları enerji ve ortaya çıkardıkları renkler, atomların kimyasal bileşimlerine göre değişkenlik gösteriyor. Her bir atomun çeşidi, kendisine has bir renk deseni yaratıyor. Yani kutup ışıklarındaki renk dağılımı, Dünya atmosferindeki farklı elementlerle biçimlenmekte. Oksijen molekülleri yüksekliğe bağlı olarak yeşil veya oksijen kırmızı ışıklar yaratıyor. Mavi auroral görüntüler, azot moleküllerinin bir tezahürü. Moleküler oksijen ve azot, Dünya atmosferinin en yaygın bileşenleri. Dolayısıyla, auroral renkler de mavi, kırmızı ve yeşil oluyor. Atomik oksijen yüksek irtifalarda meydana geldiğinden, kutup ışıkları genellikle yeşil üzerinde kırmızı renkler biçiminde görülürler.

5. Beyinlerimiz Protezleri Nasıl Kontrol Edebiliyor?

Yeni nesil protezler, beyinden alınan sinyalleri değerlendiriyor ve gerçek bir organ misali iş görüyor. Söz konusu protezlerin sırrı, mikro boyuttaki elektrotlarda yatıyor. Deri altına ya da kimi zaman sinirlere yerleştirilen elektrotlar beyin sinyallerini ölçerek değerlendiriyorlar. Beynin her bir devinim için organlarımıza yolladığı sinyallerin bir benzeri daha yok. Yani her farklı hareket, bütünüyle farklı bir sinyal ile geliyor. Protezlerde bu sinyaller, kullanıcıların doğru bir biçimde hareket edebilmesi için kusursuz işlenmek zorunda. Fakat bilim hâlâ protezlerin gerçek bir organ gibi olabilmesi için yeni çözümler üretmeyi sürdürüyor. Bu teknoloji ilkin maymunlar üzerinde denenmişti. O günden bugüne oldukça önemli gelişmeler kaydedildi. Günümüzdeki en modern protezler yüzlerce sensör kullanarak, beyinden gelen sinyalleri çapraşık bir şekilde işleyip, doğru hareketleri eş zamanlı olarak gerçekleştirebiliyorlar. Ama hareketler hâlâ sınırlı ve bu sebeple geliştirme çalışmaları sürüyor.

6. Atletlerin Kırdığı Rekorların Sonu Gelecek mi?

Bazı sporlarda birden çok ivmelenme dönemi var. Mesela bisiklet tasarımı bisikletçilerin performansını etkiliyor. Karbon fiberin icadı, bisikletçilerin rekor üstüne rekor kırmasını sağladı. Anabolik steroidler, kimi pist sporlarında yeni rekorların müsebbibi olabilir ve suda sürtünmeyi azaltan yeni mayo kumaşları yüzücülerin bu spor dalında yepyeni standartlar belirlemesini sağlıyor. Fakat Olimpik sporlarda hem teknik hem de teknoloji açısından yeniliklerin hızı gitgide azalıyor. Parisli araştırmacı Geoffroy Berthelot 2008 yılında Olimpiyatlardaki 147 spor dalındaki 3.000’den fazla rekoru 1896’ya değin taramış. Rekorları zamanla karşılaştırdığında, üssel manada azalan bir oran saptamış. Araştırmacı buna, 'dünya rekoru ilerlemesinde görülen büyük küresel gerileme' ismini takmış. Atletizm dallarının üçte ikisinde 1990’ların başından beri gerileme var ve öbür bireysel sporlarda da yavaşlama mevcut. Berthelot, “Artık ortada” diyor. Atletler belki de, nihayet biyomekanik sınırlarına dayanıyorlar.

7. Balinalar Nasıl Çok Uzun Müddet Nefeslerini Tutabiliyor?

Kimi balina türleri 2 saat nefes almadan suyun altında durabiliyor. Balinaların bu özelliğinin akciğerlerinin boyutuyla alakalı olduğu düşünülebilir. Esasında vücut büyüklükleri baz alındığında denizde yaşayan memelilerin akciğerleri, karada yaşan memelilere kıyasla daha ufaktır. Deniz memelilerinin suyun altında uzun müddet nefeslerini tutabilmelerinin esas sebebi, aldıkları oksijeni uzun süre verimli bir biçimde kullanabilmeleridir. Deniz memelilerinin solunum ve kalp-damar sistemleri, karada yaşayan öteki memeli türlerinden farklı. Mesela deniz memelilerinde kan hacminin vücut hacmine oranı, insanlardakinden ortalama 3-4 kat daha fazladır. Kanlarındaki hemoglobin (kandaki oksijen taşıyan protein) oranı ise insanlardakinin yaklaşık iki katıdır. Deniz memelilerinde kas dokularında oksijen depolayan protein olan miyoglobin oranı da insanlardakinden 10-20 kat fazladır. Ayrıca suyun altında oksijen tüketimini mümkün mertebe azaltabilmek için balinaların kalp atım hızları düşer ve kan yalnızca kalp, beyin ve kaslar gibi gerekli organlara pompalanır.

8. Tellere Konan Kuşları Niçin Elektrik Çarpmıyor?

Elektrik akımı direnci sevmez, eve dönmek için daima en kısa ve basit yolu tercih eder. Bir su birikintisi içindeyseniz ve elektrikli bir tele dokunursanız, akım telden en kolay yol olan vücudunuza girer, oradan da son derece iletken olan su birikintisine geçerek, topraktan eve döner. Elektrik telleri üzerine konan kuşların toprakla teması yoktur. Onlar elektriğin evine dönmesi için bir kısa yol yaratmazlar. Elektrik onların vücudundan geçmektense, kendisine kuş vücudundan daha az direnç gösteren, iki ayakları arasındaki teli tercih eder. Kuşlar da bu sebeple bir gün boyu, yüksek voltaj taşıyan, çıplak elektrik telleri üzerinde pineklerler. Şayet bu sırada kuş kazara elektrik tellerini taşıyan direğe temas ederse, elektrik akımı kuşun gövdesi ve direk yolu ile toprağa geçer ve kuş ölür. Yüksek enerji hatlarının direklerinde oturan kuşların telleri gagalama alışkanlıkları vardır. Bir zamanlar Almanya’da bu şekilde kuş ölümleri o denli çoğaldı ki, direkler ve destekler topraktan izole edilerek kuşlar ölümden kurtarıldı.

9. Bir Kişiye Dokununca Elektrik Çarpması Neden Olur?

Statik elektrik (durgun elektrik) insan bedeninin yüzeyinde biriken elektrik yüküdür. Her daim olur, fakat yün vb. giysilerle insanın üzerindeki elektrik yükü artmaktadır, şayet söz konusu elektrik toprağa iletilemezse (kauçuk, plastik türevi tabanlı ayakkabılar) insan üzerinde gerilim yükselir, ve iletken bir maddeye ilk temasta boşalma olur. Gerilim sözcüğünün üzerinde biraz durursak, elektrikte kullanılan gerilimle, günlük hayatta kullanılan gerilim birbiriyle çok bağlantılıdır. Stres de elektriksel sözcükle aynıdır. Yani stresli hallerde insanın üzerindeki elektrik miktarı daha çok olur. Suyla temasın tüm çeşitleri bu elektrik yükünün azalmasına sebep olur, en çok da denize girince nötrleniriz. Denize girmek ve duş yapmak, bu nedenle rahatlatır insanı. Toprakta çıplak ayakla yürümek de bu elektriği alır.

10. Grip Virüslerine Verilen H1N1 Gibi Tuhaf Adlar Nereden Geliyor?

Gribe sebep olan virüsün yüzey proteinleri olan Hemaglutinin (Hemagglutinin, H) ve Nöraminidaz (Neuraminidase, N) adlı kimyasallardan. Sayılar ise, bu yüzey proteinlerinin farklı tiplerinin keşfedilme sırasını belirtiyor. Mesela H5N3 türü virüsün Hemaglutinin proteini, H9N5'ten önce keşfedilmiştir. Bu adlandırmanın kökenleri, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 1980 yılında işleme koyduğu isimlendirme kurallarına dayanmaktadır. Normalde virüslerin ismi H1N1 gibi isimlendirmelerden çok daha uzundur. Kurallara göre ismin başına şayet virüs insanda bulunmadıysa, tespit edildiği hayvanın adı; keşfedildiği coğrafi bölge; soy hatlarının sayısı; virüsün izole edildiği yıl ve protein antijen tipi eklenmek zorundadır. Dolayısıyla 2009 senesinde Dünya'yı kasıp kavuran ünlü domuz gribi virüsünün ismi esasında H1N1 değil, A/Kaliforniya/04/2009(H1N1)'dir.

 

Kaynak : https://onedio.com/haber/cevabini-milyonlarin-merak-ettigi-ama-cok-az-insanin-gercekten-bildigi-12-bilimsel-soru-820689
63
35
24
10
5
Emoji İle Tepki Ver
63
35
24
10
5