Evet, 12 yıl süresince Teksas Eyaleti Ceza İnfaz Kurumu'nda çalışan Lyons'un görevi buydu. Yani eyalette gerçekleşen her idamı seyretmek. Lyons, 2000-2012 yılları arasında yaklaşık 300 mahkumun ölümünü seyretti. Vahşi yaşamlara barışçıl bir son: İki iğne.
Lyons ilk idamına henüz 22 yaşındayken şahitlik etti. Javier Cruz'un ölmesini izledikten sonra, günlüğüne: "Buna itirazım yok. Üzgün mü olmalıyım?" yazmıştı. O zamanlar, sempatisinin daha önemli davalar için saklanması gerektiğine inanıyordu. Örneğin, Cruz'un bir çekiçle katlettiği iki yaşlı adam gibi.
Lyons, "İdamları seyretmek benim işimdi. Ben ölüm cezasından yanaydım, kimi suçlar için bunun uygun olduğunu düşünüyordum. O zamanlar genç ve cesur olduğum için her şey siyah ve beyazdı" diyor ve ekliyor: "Şayet idamların bende yarattığı duygulara çok yer verseydim o odaya aylarca, senelerce dönebilir miydim?"
Teksas'ta rekor sayıda idam
ABD Anayasa Mahkemesi, 1972'de, acımasız bir ceza yöntemi olduğu gerekçesiyle ölüm cezasını askıya aldı. Fakat Teksas eyaleti, 2 yıl bile geçmeden idamı geri getirdi ve yeni bir idam yöntemi olarak zehirli iğne ile infazı tanıttı. Nitekim Charlie Brooks, 1982 yılında iğneyle idam edilen ilk mahkum oldu. Sadece 2000 yılı içinde, Teksas'ta idam edilen mahkum sayısı 40'ı buldu. Bu, bir 'rekor' olarak kayıtlara geçti. O dönem Hunstville Item gazetesinde muhabir olarak çalışan Lyons, bu idamlardan 38'ine tanıklık etti. "Notlarıma tekrar baktığımda kimi şeylerin beni rahatsız ettiğini görebiliyorum. Bunları kafamdaki bir valize doldurdum ve bir köşeye ittim. Devam etmemi sağlayan ise hissizlik haliydi" diyor Lyons.
Lyons'un eski notları okuru şaşırtıyor... Bir anne ve kızını öldüren Carl Heiselbetz Jr, idam sedyesinde hala gözlüklerini takıyordu. Eşlerini bahçesine gömen Betty Lou Beets'in çok küçük ayakları vardı. Eşinin annesini ve anneannesini öldüren Thomas Mason ise Lyons'un büyükbabasına çok benziyordu. "Bir insanın hayatının son dakikalarını seyretmek kesinlikle dünyevi ve normal değil. Fakat Teksas, mahkumları öylesine sık idam ediyordu ki olay tiyatral olmaktan çıkmıştı" diyor Lyons.
Son titremelerini izledi
Michelle Lyons işini hafife almıyordu. 2001'de Teksas Ceza İnfaz Kurumu'nun iletişim bölümünde işe başladığında vazifeleri daha külfetli bir hale büründü. Lyons, ölüm sürecini, birinin uykuya dalmasına benzetiyor. Mahkumların yakınları içinse bir hayal kırıklığı yaratıyor. 1924-1964 seneleri arasında 361 kişinin son nefesini verdiği elektrikli sandalye ise iğneden çok daha tiyatral.
Lyons, af için umutsuzca çırpınan mesajları, özürleri ve masumiyet iddialarını, İncil'den ayetleri, rock şarkı sözlerini hatta şakaları dahi iletmekle görevliydi. 2000 yılında Billy Hughes idamından önce, "Eğer topluma borcumu ödüyorsam, bana bir iade veya indirim yapılmalı" demişti. Lyons, insanların son nefeslerini, son öksürüklerini, titremelerini seyretti. Öldükten sonra morlaşmalarını da.
Dünyanın her tarafından Lyons'a mektup ve e-posta yağıyor. Kimileri onu, 'devlet destekli cinayete' katılmakla itham ediyor. "ABD dışındaki dünya insanları idamı tuhaf buluyor. Avrupalı gazeteciler infaz yerine 'öldürme' kelimesini tercih ediyor. Bunun cinayet olduğunu düşünüyorlardı" diyor ve ekliyor: "İdam cezasına çarptırılmış fakat infazını uzun zamandır bekleyen mahkumları yakından tanıma imkanı buldum. Bunlar arasında seri katiller, çocuk katilleri ve tecavüzcüler de var.
Kurbanın ailesi olsaydım ben de idam isterdim
2002'de, bir yargıcın babasını öldüren 17 yaşındaki Napoleon Beazley'nin idamının ardından Lyons, eve gidene dek ağlamış. "Napoleon'un artık sorun çıkarmayacağını düşündüm. Toplumun daha verimli bir üyesi olabilirdi. Temyiz taleplerini kazanacağını umuyordum. Ancak bunu düşündüğüm için de suçluluk hissediyordum. Çünkü bu berbat bir suçtu. Şayet ben de kurbanın ailesi olsaydım, onun idam edilmesini isterdim" diyor.
2004 senesinde, Lyons hamile kalınca, bu kafa karışıklığı iyiden iyiye yerleşmiş. Lyons, "İdamlar artık soyut bir kavram olmaktan çıkıp derin, kişisel bir konuya dönüşmüştü. Bebeğimin, mahkumların son kelimelerini, özürlerini, çaresiz masumiyet iddialarını, püskürmelerini ve horultularını işiteceği korkusuna kapılmıştım. Kızım dünyaya geldikten sonra, idamlar artık katlanamadığım bir şey haline geldi" diyor.
"Çoğunlukla tanık odasında; mahkumun ailesi, sevdikleri birinin ölümünü izlediğinde duygular ortaya çıkıyordu. Zira kurbanın ailesi kendi kayıplarını sindirme adına daha fazla zamana sahipti. Evimde, onun için her şeyi yapabileceğim bebeğim beni beklerken, bu kadınlar kendi bebeklerinin ölümünü izliyordu. Annelerin ağladıklarını, bağırdıklarını, camı yumrukladıklarını ve duvarları tekmelediklerini duyuyordum" diye anlatıyor.
Lyons, bu işe 7 yıl daha tahammül edebildi
"İnfaz sisteminin dışına çıkınca daha az düşünüp-hissedeceğimi zannediyordum. Fakat tam tersi oldu. Sürekli bunları düşünüyorum. Pandora'nın kutusunu açmışım da kapatamıyormuşum gibi hissediyorum" diyor ve ekliyor: "Bir cips paketi açıyorum, idam odasının kokusunu alıyorum. Radyoda bir program, bir mahkumla ölmeden evvel yaptığım bir konuşmayı hatırlatıyor. Ricky McGinn'in annesinin idam odasının camına yapışmış buruşuk ellerini görüyor ve gözyaşlarına boğuluyorum".
Lyons, Teksas'ın bunu çok sık uyguladığını belirtse de, ölüm cezasını hala destekliyor. En azından kötünün kötüsü için.