Hannibal Bunu Beğendi: İnsan Etinin Tadı Neye Benziyor?

75
32
8
5
4
Ünlü sinema ve dizi karakteri Hannibal Lector ile tanıştıktan sonra herkesin aklında aynı deli saçması soru dönüyor. Tarihin farklı zamanlarında yaşamış yamyamların söylediklerinden hareketle buna bir cevap getiriyoruz.

Sinema efsanesi olan Kuzuların Sessizliği, artık neredeyse 30 yıllık bir film. Ancak baş karakteri Hannibal Lecter muhtemelen daha uzun yıllar hatırlayacağımız bir imaja sahip. Popüler kültürle birlikte televizyona da uyarlanan seri katil ve yamyam Hannibal, aslında gerçekte var olan bir dizi psikolojik sorunlar yaşayan bir kişiliğe sahipti. Tıpkı onun gibi, insan eti yemeye eğilim gösteren ve bunu gerçekten yapan insanlar yaşadı. 

Eğer mideniz çok hassas değilse bile birazdan söyleyeceklerimiz, o malum sorunun cevabını alırken sizi rahatsız edebilir. 

İnsan eti kırmızı et kategorisine girer ve çoğu kez sığır eti ile benzer yapıya sahip olduğu söylenir. Aynı zamanda tarihin farklı dönemlerinde yaşamış insan eti yiyen insanların söylediklerine göre tadı sığır etinden daha hafiftir. 

Yazar ve gazeteci William Seabrook, 1920'li yıllarda Batı Afrika'ya gittiğinde yamyam bir kabileyle yolu kesişti. Orada yaşadıklarını ve bütün tecrübelerini belgeledi. Yolculuğundan sonra Paris'e döndü ve yerel bir hastaneden yasa dışı yollarla edindiği insan etini kendisi pişirip evinde tüketmeye başladı. 

Kendisi yediği etin tadını, gelişim sürecini tamamlamış dana etine benzetiyordu, ancak iyi düzeyde damak hassasiyetine sahip insanların dana etiyle insan etinin tadını birbirlerinden ayırt edebileceklerini söylüyordu. 

Bir başka yamyam olan Armin Meiwes, yakalanana kadar yaklaşık 40 kilo insan eti tüketmişti. Hapishaneden verdiği bir röportajda, insan etinin domuz etinden biraz daha sert ve acı olduğunu söyledi. 

Şu anda özgür bir adam olarak Tokyo sokaklarında dolaşan Issei Sagawa isimli bir başka yamyamlığı resmi olarak bilinen insan, Paris’e okumak için gitmişti. Öğrenciliği sırasında 25 yaşındaki bir kadını öldürüp, 7 gün boyunca etiyle beslendi. Kendisi o vahşeti “Eti orkinos eti gibi dilimde erimişti” sözleriyle aktardı. En sevdiği yerin ise uyluk bölgesindeki etler olduğunu söyledi.


İssei Sagawa

Bu hikayeler, son derece sarsıcı ve gerçeklik şüphesi uyandıracak kadar vahşet içeriyorlar. Ancak en nihayetinde insan eti yeme sapkınlığında bulunan canavarların ağızlarından döküldüğü söyleniyor. 

Prusya’da yaşamış bir başka seri katil Karl Denke, 40 köy sakininin parçalarını bir köy pazarında turşu şeklinde domuz eti diye diğer insanlara sattı. Almanya’da yaşayan ve tıbben akli dengesini kaybettiği bilinen Fritz Haarmann ve Karl Grossmann da tıpkı Denke gibi pazarda diğer insanlara domuz eti niyetine insan eti satmışlardı. Bu hikayeler, yamyamlığa dair Avrupa kültüründe yer etmişlerdir. 

Problemin kaynağı insan psikolojisi olunca, insan olan her yerde problemin olması doğal. Avrupa’dan çıkıp Amerika yakasına geçtiğimizde de iki farklı anlatı ile karşılaşıyoruz. 1800’lü yıllarda Alfred Pecker, Rocky Dağları’ndaki 5 doğa tutkunu insanı öldürdüp yedi. 1883’te verdiği bir gazeteye verdiği ifadelerde göğüs etinin hayatı boyunca yediği en tatlı et olduğunu söylemişti. 


Alfred Pecker

Amerika’dan gelen ikinci hikaye daha yakın tarihte yaşandığı iddia edilen bir başka yamyamlık vakasını gözler önüne seriyor. 1991 yılında kocasını öldürüp yiyen Omaima Nelson, en sevdiği yerin kaburgalar olduğunu söylüyor ve hatta barbekü soslarıyla birlikte yediğini dile getiriyor. 

Birileri sanki bu yamyamlarla görüşüp, “En çok nereyi sevdiğiniz, tadı neye benziyordu?” şeklinde soru yöneltmiş gibi gözüküyor. Ancak bu alıntıların, efsanelerin sorumuza cevap verecek yerlerinden olduğunu hatırlamakta fayda var. Hala mideniz ve aklınız almaya devam ediyorsa, biraz daha sabredin. 

Geleneğin başladığı yer: Denizler

1800’lü yılların sonuna kadar denizciler, kaybolduklarında ya da bir yerde mahsur kaldıklarında insan eti yeme eğilimi gösteriyorlardı. Açıkçası, yukarıdaki vahşet dolu örneklerden sonra, yokluk içinde yaşam savaşı veren insanların psikolojik durumunu anlamak daha kolay geliyor. Denizciler, mürettebattan önce kimin yeneceğini seçmek için yöntem bile geliştirmişler. 

Bazı durumlarda zorluk içinde kalan denizcilerin zaten ölmüş olan insanları yediği söyleniyor. Denizlerdeki bu gelenek yüzyıllar boyu 1800’lü yılların sonuna kadar sürdü. 

Hayat kurtaran yamyamlık vakaları:

Bu açıdan bakıldığında bir şekilde tıpkı denizciler gibi mahsur kalan insanların, hemcinslerinin etlerini tükettikleri vakalar da dikkat çekiyor. 1972 yılında Uruguay Hava Yolları’nın bağlı gerçekleştirilen 571 uçuşun felaketle sonuçlanması, hayatta kalan 16 mürettebatı zamanla yamyamlığa sürüklüyor.


Felaketten kurtulan yolcular

Kazadan sonraki 72 gün boyunca bu 16 kişi, kaza sırasında ölen 29 insanın etlerini yiyerek hayatta kalıyorlar. Üstelik uçaktaki insanların bir kısmı aynı futbol takımında oynayan insanlar, yani birbirlerini tanıyorlar. 

Psikolojik etmenler, hayati tehlike ve açlık. İnsan etinin tadına dair tartışmalı görüşler bir araya gelse de insan etinin doğadaki en kötü tada sahip et olmadığı aşikar. 

Kaynak : http://all-that-is-interesting.com/what-does-human-taste-like
75
32
8
5
4
Emoji İle Tepki Ver
75
32
8
5
4