Teknoloji Gol Kurtarır mı? Muslera'nın Antrenörü, Teknolojinin Futboldaki 'Görülmeyen' Etkisini Webtekno'ya Anlattı...

45
3
2
1
0
Bundan tam 28 sene önce, belki de futbolu özetleyen en güzel sözü söylemişti Simon Cuper: 'Futbol asla sadece futbol değildir'. Bugün baktığımızda ise, futbolun yine aynı kalmadığını, antrenmanlardan maçlara kadar pek çok teknolojinin futbolun içinde yer aldığını görüyoruz. Peki en başarılı futbolcular, bu teknolojileri nasıl kullanılıyor, başarılı olmak adına bu kadar yatırım yapan kulüpler teknolojiye nasıl bakıyor? Cevabı aramak için Fernando Muslera’nın hocalığını yapan, kaleci antrenörü Fadıl Koşutan ile bir araya geldik.

Kalecilik pek yabancı olmadığımız hatta tanıştığımız ilk mesleklerden biri aslında. İlkokulda yaptığımız mahalle maçlarında genellikle yeteneğimiz yoksa geçtiğimiz, özenli adımlarla ölçülmüş iki taşın arasında kimi zaman bir Kames topu, kimi zaman yarısı su dolu bir şişeyi, kimi zaman belki de ezilmiş bir teneke kola kutusunu engellemeye çalıştığımız yer. Ancak profesyonel anlamda baktığımızda arkasında yatan; onlarca emek, ter ve bir topu kurtarmak için yapılan haftalarca süren çalışma... Ve bu çalışmaların içinde teknolojinin de büyük bir payı bulunuyor. 

İşte biz de bugün işin mutfağında, Galatasaray Florya Metin Oktay Tesisleri’ndeyiz. Konuğumuz, Galatasaray A Takım Kaleci Antrenörü Fadıl Koşutan. Yıllardır artık çoğumuzun tanıdığı Fernando Muslera ile birlikte çalışan, 27 senedir çim sahaların üzerinde emek veren Fadıl Hoca bize kaleciliğin aslında ne demek olduğunu, antrenmanlarda ve maçlarda hangi teknolojileri kullandıklarını anlatıyor. Fadıl Hoca, 'Teknolojinin çok ciddi bir şekilde faydasını gördüm' diyor. 

1974 İstanbul doğumlu Fadıl Koşutan, anne babası Bosna’dan gelmiş, evli ve 2 çocuk babası bir futbol emekçisi. 2011 yılından bu yana Galatasaray’da A Takım kaleci antrenörlüğü yapıyor. Şimdi futbolla tanışmasını ondan dinleyelim: 

fadıl koşutan galatasaray

Futbol hayatım tamamen bir tesadüf eseri mahalle maçında başladı. Aslında benim asıl branşım basketboldu ve 17 yaşına kadar basketbol oynadım. O dönem mahalle maçları çok popülerdi ve gerçekten kıran kırana geçerdi. Bizim maçlarımızda kalecimiz çok gol yiyordu, bir gün 'Kaleye ben geçeceğim' dedim. Şans eseri mahalleye annesini ziyaret eden Adem Abi (Adem İbrahimoğlu) beni izlemiş. Maçın ardından bana 'Kaleci olmak ister misin' diye sordu. O günden sonra parklarda, bulabildiğimiz çim alanlarda beni çalıştırdı. 17 yaşında basketbolu bırakıp kaleciliğe başladım, 20 yaşında da profesyonel olarak kalecili oldum ve profesyonel futbol kariyerime adım atmış oldum.

'17 yaşına kadar futbola basketbol kadar ilgim yoktu' 

Futbol hayatımın kaleci olarak başlaması tamamen bu olaydan geliyor. 17 yaşında kadar futbola basketbol kadar ilgim yoktu aslında. Mahalle maçlarında bizim için kazanmak ya da kaybetmek çok önemliydi. Onlar gazozuna maçlardan çok daha fazla anlam ifade ediyordu. En az 5 bin kişi izlemeye gelirdi. Komşu mahalleyi yenmek bizim için çok anlam ifade ediyordu. Ben sokaklarda oynayabilidğimiz, koşabildiğimiz o dönemin çocuklarından biriyim. Her şey böyle başladı ve kalecilik mesleğim oldu. 

Kaleciler için hep ‘Sahadaki yalnız adam’ derler. Aynı zamanda tüm maçı kurtarırsanız bile bir hatalı gol, pek çok tepkiye sebep oluyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

muslera ve fadıl koşutan

  • Galatasaray kalecisi Fernando Muslera, 2011 yılında sarı - kırmızılılara transfer oldu. Fadıl Hoca, 2011 yılından bu yana Muslera'nın antrenörlüğünü yapıyor. 

Kalecilik sonradan kazanılan bir şey değil. Eğer profesyonel bir kaleci olacaksanız bununla başa çıkacak özelliklere sahip olmalısınız. Herkes dışarıdan sadece bir 90 dakika görüyor ama, kaleciler o 90 dakika içindeki en ufak bir hamleye bile hazır olmak için tüm hafta boyunca antrenman ve egzersiz yapıyorlar. Bir kaleci tüm maç çok güzel kurtarışlar yaptı, bir hatalı gol yedi, hemen 'eyvah'… Her maçta bir günah keçisi arıyoruz ve en kolayı olduğu için bunu kaleciye yüklüyoruz. Günümüz futbolunda artık bu anlayış değişiyor. Eğer bu sorumluluk sadece kalecilere yüklenecekse oyun bireysele döner. Takım oyunu oynuyorsak, yenilen golde de atılan golde de tüm takımın payı vardır. 

Peki futbolculuktan antrenörlüğe geçiş hikayeniz nasıl başladı? 'Abi yapma, ben daha kaleciyim' 

fadıl koşutan deniz şen

Futbol kariyerimin son dönemlerinde Galatasaray’ın pilot takımı olan Beylerbeyi’nin şampiyonluk yaşayan kadrosundaydım. Haftada 2 gün Florya Metin Oktay Tesisleri’nde antrenman yapardık. Beylerbeyispor’da Ömer Kükner adında bir yöneticimiz vardı. Beni hep Galatasaray’ın A takımında kaleci antrenörü olarak gördüğünü söylerdi. Ben 'Yapma abi, ben daha kaleciyim' derdim. Dönüp bakıyoruz, şimdi Galatasaray'da kaleci antrenörüyüm. 2010 yılında profesyonel futbolculuk kariyerimin bitişinin ardından Galatasaray altyapısında hiçbir antrenörlük lisansım ve deneyimim olmadan kaleci hocalığına başladım. O zaman hocalarım bana 'Biz seni Galatasaray Spor Kulübü antrenörü olarak yetiştireceğiz' dediler. Öğrenme hayatım hiç bitmedi ve bitmeyecek. Bittiği an, bizim kariyerimiz de biter.

Fadıl Hoca Beylerbeyi, Galatasaray altyapısı derken bir gün Galatasaray A Takımı'nda antenörlüğe başlıyor. Ona A Takım'ın kapılarını açan 'kapıyı' aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Yalnız mecazi anlamda değil, gerçekten A Takım'ın kapılarını açmış. Gelin şimdi içinde Fatih Terim, Taffarel ve Muslera'nın yer aldığı bu ilginç hikayeyi Fadıl Hoca'dan dinleyelim. 

fadıl koşutan

  • İşte bu kapı aslında sadece A Takım'ın antrenman sahasının kapılarını değil, yıllarca sürecek Galatasaray antrenörlüğü kariyerini de açmıştı ona. Fadıl Hoca, yıllar sonra yine o kapıda poz veriyor bize. 

Bu benim için antrenörlük kariyerimin dönüm noktalarından biri. Ben altyapıyı çalıştırırken, A Takım’a teknik direktör olarak Fatih Terim ve kaleci antrenörü olarak Claudio Taffarel geldi. Taffarel bir gün benim antrenmanımı izlemiş, ardından benimle bir konuşma da yaptı. Ertesi gün ben de A Takım idmanını iki sahanın arasındaki kapıdan izlerken, Taffarel beni yanına çağırdı. Antrenmanı beraber sürdürmeye başladık. Bu benim için müthiş bir duygu, elim ayağım titriyor adeta. Kalede Muslera, yanımda Taffarel ve az ileride Fatih Terim… Böyle bir üçgenin içinde buldum kendimi. Kısa bir süre sonra Taffarel’in beli tutuldu ve içeri gitmek zorunda kaldı. Ben Muslera, Aykut (Aykut Erçetin), Ufuk (Ufuk Ceylan) ve Eray (Eray İşcan) ile birlikte kaldım. Tam o anda Muslera bana 'Sen hoca, biz öğrenciyiz. Sen ne yaptırırsan biz onu yapacağız' dedi. Ardından Fatih Terim’in arkasını döndüğünü ve 'Tafo! Bana iki kaleci gönder' dediğini duydum. Muslera bu sefer 'Kimi istersen gönder, problem yok' dedi. Ben de Ufuk ve Aykut’u gönderdim. Taffarel’in sakat olduğu süreçte de antrenman programlarını ben uygulattım.

Muslera'dan Taffarel'e tavsiye: Fadıl Hoca'da bir şeyler var, yanına al ve yetiştir! 

muslera ve taffarel

O dönem Muslera, benim için Taffarel’e 'Bu çocukta bir şeyler var, yanına al' şeklinde konuşuyor. Taffarel ise bunu olumlu karşılayıp Fatih Terim’e iletiyor. Fatih Hoca da 'Al, Fadıl Hoca’yı yetiştir' diyor. İşte biz bu şekilde henüz 2012 yılında dünyada ilk defa çift kaleci antrenörü ile çalışan takım oluyoruz. Şimdi dünyadaki tüm üst düzey takımların departmanlarında 2 kaleci hocası var. Tabii ki bu süreçte kulübümün desteğiyle Avrupa’ya giderek  UEFA A, B ve Pro Lisans eğitimlerini de aldım. O dönemde bu lisanslara sahip tek kaleci antrenörü bendim. Ben Galatasaray’da hem hoca, hem de öğrenci oldum

Brezilya Milli Takımı'nın kalesini korumuş, Galatasaray ile 2000 yılında UEFA Kupası'nı kaldırmış efsane kaleci Claudio Taffarel'in de Fadıl Hoca'nın kariyerinde büyük bir izi var. Fadıl Hoca, Taffarel ile olan ilişkisini için şunları söylüyor: 

()

Taffarel bana hiçbir zaman asistan demedi. 'Sen asistan değilsin, kaleci antrenörüsün' dedi. Ağır ve zor diyebileceğimiz performans - kuvvet antrenmanlarını bile bana bırakırdı. Bazen 'Bugün ben sana yardımcı olacağım' diyebilecek kadar büyük bir insandı. Bunların anlamı benim için çok büyük. Brezilya Milli Takımı’nı çalıştırmak için Brezilya’ya gittiği dönemde kendisine yöneltilen 'Galatasaray ne olacak' sorusuna 'Ben size Fadıl’ı bırakıyorum. Benimle eşit olduğunu, ama beni geçeceğini de biliyorum. Ben milli takımdayken Galatasaray’daki antrenmanların sekteye uğramayacağını biliyorum. Siz de hocanıza güvenin ve inanın' şeklinde yanıt verdi. Ben size Taffarel’i anlatamam, Taffarel’i yaşamak lazım. Taffarel insanlık, abi ve hoca olarak benim için bir rol model. Hala onun izlerini taşıyor, bana bıraktıklarıyla devam ediyorum.

Uzun bir süre yerli ve yabancı pek çok teknik direktörle birlikte büyük bir camiada çalıştınız. Bu size ne gibi tecrübeler kattı, zorlukları var mı?

fatih terim fadıl koşutan

Bunların hepsi farklı kültürler, farklı bakış açıları ve farklı yorumlar demek. Herkes bir şeyler öğrenmek için Avrupa’ya gider ama Galatasaray’da öğrenme fırsatı bizim ayağımıza geldi. Ben de her zaman yakından takip ettim ve gözlemledim. Öğrendiklerime kendi yorumlarımı, yaşanmışlıklarımı, tecrübelerimi katarak bana özgü, kendime has bir stil ve antrenman metotları geliştirdim. Yabancı bir teknik direktörle çalışmanın ekstra bir zorluğu yok çünkü bir ekipsiniz ve ortak bir hedef için mücadele ediyorsunuz. Hepimiz birbirimize yardım etmeye çalışıyoruz. Onlar nasıl hedefe ulaşmak istiyorsa, yerli hocalar da hedefe ulaşmak istiyor. Buradaki en önemli nokta herkesin birbirine olan saygısı ve desteği. Başarının nereden geleceği belli değil. Göz ardı edilen en ufak bir detay, farklı bir kişiden ya da antrenörden gelebilir. İşte o detayı yakalamak sizi başarıya götürür. Ben tüm hocalarımla gayet uyumlu çalıştım. Hepsiyle bir hedefe kilitlendik. Bu hedefleri bazılarıyla yakaladık, bazılarıyla yakalayamadık ama sonuçta tek bir amaç vardı: Galatasaray’ın başarısı.

Fernando Muslera, 2011 yılında Galatasaray'a katıldığından bu yana ülkemizdeki en iyi kaleciler arasına adını yazdırdı. Fadıl Hoca, 11 yıldır birlikte çalıştığı Uruguaylı kaleciyi bize şu sözlerle anlatıyor:

muslera ve fadıl koşutan

Muslera’nın size anlatabileceğim bir sürü yönü var ama en önemli özelliği adamlığı.Hani 'Adam gibi adam' diyoruz ya hep, işte tam da öyle biri. Maç başladığı zaman, ilk düdükten son düdüğe kadar gözü hiçbir şey görmez. Tek göreceği şey hanemize yazılacak 3 puan. Sahada kimseyi tanımaz.Tek hedefi var, o maçı kazanmak. Son düdüğe kadar yapılması gereken her şeyi en fazlasıyla, zirveye kadar zorlar. Son düdükten sonra da farklı bir Muslera görürsün. Maç içerisinde bağırır, çağırır, kızar, çıldırır, vurur ama son düdükten sonra 'Bu dakikadan sonra yapacak bir şey yok, yapılacak her şeyi yaptım' der. 

Muslera'nın bir felsefesi var: 'Ben çalışırım, çalışırsam varım' 

muslera ve fadıl koşutan

Muslera bizim kültürümüzle yakından ilgilenen birisi. Onun Tek söylediği şey 'Çalışmak'. 'Ben çalışırım, çalışırsam varım' felsefesiyle hareket ediyor ve yaşıyor.  Ülkemizde efsane olmuş bir kaleci ancak hala çalışmaya ara vermiyor. Ben Muslera’yı bir gün bile vazgeçerken, çalışmaktan kaytarırken görmedim. Ayağı kırıldığı zaman, literatüre dünya rekoru olarak da girmiş olabilir, 7. ayda sahaya çıktı. Başarısının sırrı çok çalışmak. 

Muslera, Süper Lig'in 2019-2020 sezonunda Galatasaray'ın Çaykur Rizespor ile oynadığı maçta ağır bir sakatlık geçirmiş, sahalardan uzun süre uzak kalmıştı. Fadıl Hoca, başarılı kalecinin sahalara dönmesinde 'Bu süreçte teknolojinin çok büyük yardımlarını gördüm' diyor: 

muslera sakatlık

Çalıştığım tüm kalecileri çok seviyorum ancak Muslera ile 10 yılı devirdik. Artık kardeşim gibi, farklı bir duygu var aramızda. Biz de dostlarımızı kötü zamanda bırakmayız. Bu bizim kültürümüzde de var. Muslera, sakatlık sonrası ameliyat olduğunda çok üzgün ve kararsız bir haldeydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Bana '5 ay sonra antrenmana başlarsınız' dendi. Muslera 5 ay ne yapacak? Onu bu süreçte, o şekilde yalnız bırakamazdım. 5 ay boyunca bir kalecinin evde oturduğunu ve psikolojikman çöktüğünü düşünün. Onun moral motivasyonunu düşünebiliyor musunuz? O an elinden tutmam lazımdı ve çalışmalara başladık. Bu süreçte teknolojinin çok büyük yardımlarını gördüm. Teknoloji sayesinde  ona bambaşka bir antrenman metodu getirdim. Peki nasıl?

'Belki de kimsenin dokunmadığı, görmediği tarafı çalıştık'

()

Kalecilikte reaksiyonlar en zor kazanılan ve en çabuk kaybedilen bölümdür. Biz işin bu tarafına eğildik. Fitlight dediğimiz, ışıkların planlı programlı bir şekilde yanıp söndüğü alet yardımıyla reaksiyon süresini artırmaya yönelik çalışmalar yaptık. Ben sizinle sabahlara kadar antrenman da yapsam, süratinizi, çabukluğunuzu ancak yüzde 3 geliştirebilirim. Fakat beyin çabukluğu yüzde 30 geliştirilebiliyor. İşte biz de sakatlık döneminde buna eğildik. Algılama, karar verme, hareketi görme, beyne iletme, beyne iletilen sinyallerin kaslara iletilmesinde ve sonuç olarak hamle süresini Fitlight kullanarak geliştirmeye çalıştık. Tekrarlarla, algılama - karar verme süresini çabuklaştırmayı, reaskiyonlarını sağlam tutmayı hedefledik. Belki de kimsenin dokunmadığı, görmediği tarafı çalıştık ve burada çok başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Gerçekten o noktada teknolojiden çok ciddi bir şekilde faydalandım ben. 

'Manchester United, antrenman programımız için bizimle iletişime geçti' 

Muslera ile birlikte fitlight kullanarak yaptığımız bu çalışmaların ardından, Manchester United gibi bazı Avrupa takımları, son dönemde futbola önemli yatırımlar yapan Bosna-Hersek ve Sırbistan gibi ülkeler bizimle işbirliği yapmak ve destek almak için iletişime geçtiler.  Bosna - Hersek Futbol Federasyonu, bu çalışmaları eğitim programlarına dahil edebilmek adına bilgi alışverişinde bulunmak istedi. Yine Uruguay'dan bu işlerle ilgilenen pek çok doktor, fitlight ile yapılan bu çalışmaları antrenman programlarına nasıl dökebilecekleri konusunda Muslera ile iletişime geçti.

Gelelim futbol teknolojilerine. VAR sistemi, gol çizgisi gibi teknolojileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu teknolojiler furbolun ruhunu öldürdü mü?

fadıl koşutan

Biz VAR’dan en büyük darbeyi aslında Muslera’nın sakatlığında aldık. 5 metre kadar ofsayt olan bir pozisyondu. Hakem arkadaşlara 'Devam et' deniyor ama bazı şeyler net, bariz bir ofsaytı devam ettirmenin bir anlamı yok. Siz orada devam ettirdikten sonra size çok büyük bir zaman kaybı olarak dönüyor bu. İşte 'Teknolojini futbolun ruhunu öldürdü' dedikleri nokta o, zaman kaybı. Futbolcular bekliyor, soğuyor. Gol sevinçleri bile eskisi gibi olmuyor. VAR’dan gelen gol kararı sonrası yapay bir sevinç oluyor. Ofsayt çizgilerindeki noktalar da çok farklı anlamlar ifade edebiliyor.  Yorumun olduğu her yerde bence hatalar vardır. Futbolun içinden gelen biri olarak, VAR’ın penaltı dediği karara ben penaltı olarak görmeyebiliyorum. 

'Bize faydalı olacak tüm teknolojileri kullanmaya hazırız'

Ben bir tek gol çizgisi teknolojisini verimli buluyorum çünkü gol çizgisi tamamen bir matematiktir. Top çizgiyi geçerse seni onaylıyor. Orada bir yorum yok. Ve sadece gol çizfisi teknolojisi yeterli diye düşünüyorum. Dünya dönüyor, teknoloji hızla değişiyor. Biz bunları yakından takip edip bize faydalı olacak tüm teknolojileri kullanmaya hazırız

Peki sizce neden futbolun içindeki yardımcı teknolojiler ilerledikçe ülke futbolumuz daha geriye gidiyor? Milli Takım, takımlarımızın Avrupa başarıları, ülke puanına baktığımız zaman…

a milli takım

Türkiye’deki nüfus oranına baktığımız zaman az sayıda futbolcu çıkıyor. Milli Takım’da oynayan futbolcularımız arasında da gurbetçi oyuncuların sayısı daha fazla. Bizde mahalle futbolu bitti. En büyük süzgeç mahalle maçlarıydı. Ben de oradan çıkan biriyim. Siz mahalle maçında bir takım yaparken, top sizinse en iyi oyuncuları alırdınız. En büyük seçici mahalledeki abileridir. Takımın iyi olmazsa mağlup olacaksın, sonuç olarak en yetenekli oyuncuları alıyorsun. Diğerleri de farklı yollara gidiyorlar. Şimdi bizim çocuklarımızın oynayacağı hiçbir yer kalmamış. Biz tüm gün sokaklarda futbol, basketbol, voleybol oynardık. Mahallelerde zaten altyapı antrenmanları ve maçları yapardık ama artık o mahallelerin yerini büyük binalar aldı. Teknoloji, bize yardım etmeli. İnsanlığımızın önüne geçmemeli

'Mahallede ip atlamak, komşunun ağacına çıkıp erik toplayıp kaçmak aslında bir koordinasyon çalışmasıydı'

Biz antrenmanlarda teknolojiyi kullanarak koordinasyon çalışmaları yaptırıyoruz. Mahallede ise koordinasyon ip atlamaktı, seksekti, komşunun ağacına çıkıp erik toplayıp kaçmaktı. Bunların hepsi çabukluğu artıran, beyin fonksiyonlarını çalıştıran birer altyapı antrenmanıydı aslında. Biz mahallelerde yapılan bu altyapı antrenmanlarını görmeden geliyoruz. Çocuklar kulüplere gelince çeşitli cihazlarla koordinasyon yüklemesi yapmaya çalışıyoruz. Bugün baktığımı zaman ne gibi oyuncular var, uluslararası arenada nerelerdeyiz? Bunların hepsi geldiğimiz yerle ilgili cevabı veriyor. Demek ki biz bir yerlerde hata yapıyoruz. Altyapı hocaları benim nezdimde en kıdemli ve en iyi ücretleri alması gereken hocalardır. Eğitmek çok zor. Doğru bir şekilde eğitmek daha da zor. Bunun için tecrübeli hocaları bulmak lazım.

Genelde şöyle bir kanı var; sokakta top ile arası iyi olmayanlar kaleye geçer. Peki altyapı seçmelerinde bu nasıl oluyor?

muslera antrenmanda

Eskiden futbolculukta bir yerlere gelemeyenleri kaleye koyarız derlerdi. Ben buna tamamen karşıyım. Kaleci olacak kişinin bir kere çok zeki olması gerekiyor. Zeki olmayan ve ruhunda kalecilik olmayan kişiler, o kaleyi koruyamaz. Kalecinin her adımı matematik içeriyor. Önceden herkes santrfor, futbolcu olmak isterdi. Şimdi 'Ben kaleci olmak' istiyorum diyen çocukların sayısı çok fazla. Tabii ki bu ülkeye ve çocuklara kaleciliği sevdiren adamlardan biri de Muslera. Biz de kaleci olmak isteyen bir çocuğa hemen yöneliyor, ilgimizi veriyoruz. Bazıları gol atmak, orta sahada oynamak ister ama o çocuk 7-8 yaşında kaleci olmak istiyor. İşte onu bulmak lazım. Nadirler, bizim de nadiri bulmamız lazım. Herkes kaleci olamaz. Kaleci, kendi pozisyonu, adım frekansını, topun hızını, topla nerde buluşacağını hesaplamak ve bunları 1 saniyenin altında daha kısa sürede yapmak zorunda. Yoksa başaramaz. 

Performans ölçümleri, analizler, beslenme programları… Bunlarla birlikte yeteneği daha kısıtlı olan bir genç kaleci, daha iyi yerlere gelebiliyor mu? 

Tabii ki artık bir tık daha yukarıya gidebiliyor. Artık her şeyin birbiriyle bağlantısı var. Beslenmenin fiziğiyle, dinlenmenin performansla… Kaleciler, bu teknolojik imkanlar ve yardımcı faktörler sayesinde performansını artırabilir ancak kalecilikte  tek bir parametreye bakamayız. Pek çok parametrenin bir araya gelmesi ve bir bütün olması gerekiyor. İyi bir matematikçi olması lazım. Aldığı pozisyonda bile bir açı var. 

Aynı zamanda mental olarak güçlü olmalı. Eğer o gün maçta kötü bir performans göstermişse, sosyal medyadaki tepkilerle baş edebilmeli. Kötü bir maç sonrası arkadan konuşulanları özümsemek, onlardan sıyrılabilmek sağlam, çelik gibi sinirler gerektiriyor. Sadece kaleci gözüyle bakarsak da yanılırız. Bir sporcunun her yönüyle dimdik ayakta durabilecek, hem fiziksel hem psikolojik altyapı ve bunları yönetebilecek bir beyne ihtiyacı var.

Peki bir kaleciyle ilgili analiz yapılacağı zaman, sadece yediği gol sayısına mı bakılıp performansına karar veriliyor?

fadıl koşutan deniz şen

Açıkçası benim için tutulan istatistikler pek anlam ifade etmiyor. Kurtarış yapılmış ama siz hangi topu kurtarış olarak sayıyorsunuz? Gol goldür ama o pozisyonda kalecinin yapabileceği bir hamle var mıydı? Üstüne gelen kolay bir topu tutması da bir kurtarıştır ama bizim için çok anlam ifade etmiyor. Kaleci 4 gol de yiyebilir. Bazen bir maçta yüzde 90 kurtarış oranıyla oynuyor, aynı zamanda takım galip geliyor ama yediği bir golü hiç kimse konuşmazken bizim için çok farklı anlamlar ifade edebiliyor. Bu konuşulmuyor ama biz konuşmak zorundayız. Biz yenilen bir golde nerede takılma oldu, adım frekanslarında ne oldu, gecikme nerede oldu buna yükleniriz. 

'Her pozisyonda kaleciyi günah keçisi ilan etmek doğru bir şey değil'

Kaleci tabii ki gol yiyecek. Bizde gol yemeyen kaleci istiyorlar. Kaleci sadece kaleci, Superman değiller. Gol yemeyen, hata yapmayan kaleci yok. Önemli olan bu hatalardan ders almak. Bizde, özellikle Galatasaray’da yediklerimiz konuşulur, analiz edilir ama kurtardıklarımız konuşulmaz. Diğer takımlarda ise kurtardıkları konuşulur. Eleştrilierden bize katkı sağlayacak olanları tabii ki alırız ama her pozisyonda kaleciyi günah keçisi ilan etmek doğru bir şey değil.  Kalecilerin işleri gerçekten kolay değil, 120 kilometre hızla gelen topu kurtarmaya çalışıyorsun. 

Son olarak, bu sezonki hedefleriniz ve eklemek istediğiniz bir mesaj var mı?

fadıl koşutan deniz şen

Kendi branşımız açısından, kalecilerimizin performansının çok az sayıda inişler olmasını hedefliyoruz. Ne kadar az inişli bir performans grafiği yakalarsak, kalecilerimiz de takıma o kadar yüksek performans sağlar. Elbette düşüşler olacaktır ancak amacımız bunu küçük geçişlerle telafi etmek ve performans çizgisini en yukarıda tutmak. Bunlarla birlikte takımımıza katkı sağlamış oluyoruz. Tüm ekip olarak herkes şampiyonluk için mücadele ediyor. En büyük hedefimiz şampiyon olmak.

Taraftarımız bizim en büyük destekçimiz. İyi günde ve kötü günde. Biz onlardan aldığımız güçle bu heyecanı yaşıyoruz. Son maçlarımızda son dakikaya kadar bırakmadılar ve bizi desteklediler. Sonuçlarını da Konyaspor ve Gaziantep maçlarında gördük. Son dakikaya kadar takımımıza her zaman tam destek bekliyoruz

Bizi Florya Metin Oktay Tesisleri'nde ağırladıkları ve sorularımızı yanıtlandırdıkları için Galatasaray Spor Kulübü ve Galatasaray A Takım Antrenörü Fadıl Koşutan'a çok teşekkür ederiz. 

Bu röportajdan da anlıyoruz ki, aslında arkasındaki akan her ter damlası, emek, mücadele ve hırs özetliyor futbolu. Ve hayatımızın her alanındaki teknoloji, futbolda da hissettiriyor kendisini fazlasıyla. Tüm bunları öğrendikten sonra, yine en baştaki gibi diyebiliyoruz ki evet, futbol sadece futbol değildi asla! 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederiz. Fikir ve görüşlerinizi yorumlarda belirtmeyi lütfen unutmayın. Futbolun eğlenceli yönüne odaklanıp onunla sevinip üzüldüğümüz, takım ve renkler fark etmeksinizin ondan zevk aldığımız, deplasman yasakları yerine tribünlerde yanyana maç izleyebildiğimiz  ve 'Gol atan kaleye' diyebildiğiniz günlere geri dönebilmek dileğiyle... 

45
3
2
1
0
Emoji İle Tepki Ver
45
3
2
1
0